Dear okuyucu, hani benim obsesyona meyilim vardı ya, bir üst rütbeye çıktım, ufak obsesyonlarım var artık. Biaz neşelenesin diye sana bir demetini sunuyorum, kendimi rezil etme pahasına...
*Klavyenin F7'den gerisi sol ele aittir, sağ el sınırını aşarsa sol el de sınıını mutlaka aşar, yoksa rahatsız oluyorum... Meselâ, 'L' harfine sol elimle bastım, garanti silerim, tekrar yazarım sağ elimle... 'H' ve 'Y' de ortak harf, her iki el de kullanabilir...
*Sol kulağım kaşındıysa, sağ kulağıma da dokunmak zorundayım... Onun da canı var, yazık!
*Saçlarım her daim düzgün görünmeli, kıyafetlerimden daha önemlidir onlar!
*Yolda yüyürken kırmızı karolara basmam, basacak olursam da sağ ve sol ayağımla eşit sayıda basarım...
*Merdivenleri mutlaka ikişer ikişer çıkarım...
*Merdiven basamaklarını (yürüse de yürümese de... yürüyünce çok zor oluyor ama!), adımlarımı sayarım... Her zaman sayarım! O kadar aştım ki, konuşurken bile sayıyorum!
*Yürürken sağ ve sol adımım eşit olmalı... Olmayınca huzursuz oluyorum, adil davranmıyormuşum gibi geliyor... Neticede ikisi de aynı bünyenin bacakları!
*Simetri takıntım yok... Bu kadar obsesyonun üstüne garip gelecek ama yok... Mutluyum bu yüzden, bir de ona enerji harcamak zor oluyor zira...
*Acelem olduğunda İngilizce düşünüyorum... Bunu nasıl edindim, ne işe yarıyor bilmiyorum ama farkında bile olmadan İngilizce düşünüp Türkçe konuşuyorum...
*Ayakkabı bağcıklarım bağlı olduğunda onlara bakmak istemiyorum, esir düşmüşler gibi geliyor...
*Tırnaklarım, tırnak diplerim, varsa ojelerim düzgün olmayınca insan içine çıkasım gelmiyor... Uzun tırnak seviyorum, ama kırılmışsa, yamuksa herhangi biri, hepsini düzeltmeden rahat edemiyorum!
*Bir şeyi unuttuğumda hafifliyorum. Yeni bir şey öğrendiğimde de kendimi çok enerik hissediyorum...
*Kalemliklerim hep iki gözlü olur, birinde fosforlu, renkli, tükenmez kalemlerim, diğerinde uçlarım, silgilerim ve uçlu kalemlerim durur!
*Sağ elim sol elimden daha sağlamdır, acıya, incnmeye aha dayanıklıdır ve yüzde 70 civarında sağ elimi kullanırım... Sol elime kıyamıyorum gibi bir şey...
Hepsi bu kadar :)) Çok az değil mi dear okuyucu! Üst üste okuyunca tırsar gibi oluyor insan ama o kadar baskın değiller hayatımda... Daha ileri düzey obsesif kompulsiflerde mesela bir kırmısı karoya bastıklarında ayakkabılarını değiştirenler, merdiven basamağını ıskalayınca en başa döüp tekrar inenler/çıkanlar, adım sayarken şaşırınca belli bir noktaya dönüp saymaya devam edenler filan varmış... Bende sadece başlangıç düzeyinde... Stresli dönemlerde ortaya çıkıp, rahatlayınca bir iki tanesi hariç hepsi kayboluyor...
Ve bu arada, annemin psikopat arkadaşı ve benim fahri doktorum (şimdiye kadar psikoloğa ihtiyacım olmadı ciddi anlamda) dedi ki, çoğu insanda bu tarz küçük obsesyonlar olması normalmiş, çok değil ama, bir ya da iki tane... Bazı çıkıntılarda fazla olabiliyormuş...
Anneannemde de var mesela bir iki tane... Sağ çorabıyla sol çorabı farklıdır onun :)) Diğerlerini de yazmak isterdim ama çok uzayacak, başka bir 'Obsesyonla Kalın' programında da anneanneyi inceleriz...
6 yorum:
Canim yaa, okudukca gulumsedim :)) Bende de yururken asla o karolarim kesistigi yerlere basmama gibi bir takinti var eger kucuklerse ve ayagim daha buyukse o karolardan ikisinin ortasindaki cizgiye denk getirmeye calisirim mesela... bir de yanimda benimle yuruyen biri varsa adimlari ayni atmaya dikkat ederim hep, ornegin onun sag ayagiyla benim sag ayagim (sag sol sag sol...) ayni anda adim atmali gibi :))
Cok fazla stress yapmamaya calis :)) Kocaman opuyorum seni :))
moonishim; sevindim gülümsemene :))
ve evet, obsesyonlar aslında çoğu defa karşımıza çıkıyor. korkuyorum bir gün şu dedektif monk gibi olmaktan bea :))
elimden geldiği kadar large takılıyorum, işe yarayacağına inanıyorum :))
benden de muju muju xo xo ;))
ayh bende de var bu söylediklerinin pek çoğu.. yanlışlıkla sağ elimi acıtmışsam sol elime de bir şey yaparım ki sağ kendini ezik hissetmesin :))
çince düşünüp, ingilizce konuşuyorum; ama türkçeye çeviremiyorum bazen :)en kötüsü de bu sanırım
vuhuuu. fenaymış yahu :))
bu dönemin başında fransızca öğrenmeye başladım. öğretmenimiz hırslı biri, çoğumuzun tek kelime fransızca bilmemesine rağmen sınıfta tek kelime türkçe konuşmadı/konuşturmadı.
derslerden birinde beynim nasıl laçkalaşmışsa artık, ispanyolca soru sorup fransızca syntaxlı ingilizce cevap vermiştim de sınıftakiler iki hafta byunca unutmamıştı...
¿quieres una cerveza?
non, thanks bien. je préfère juice de la pomme.
işin ilginci her kelimeyi kendi dilinde düzgün telaffuz edebilmem bence :))
seninki daha da ilginçmiş açıkçası.. ben kimseye çaktırmıyorum çince düşünüp ingilizceye çevirdiğim ve daha türkçe konuştuğum zaman :D sadece biraz yavaş konuştuğumdan idiot sanıyorlar arada :D
beheeyy, halt ediyorlar; çapraz çeviri yapılıyor burada yahu, az beklesinler! :))
bazen bir kelimeyi başka bir dildeki gibi telaffuz ediyor insan, sanki kelime kıyafet değiştirmiş gibi oluyor. en sevilesi hali o bence, annesinin ayakkabılarını giymiş, babasının parfümünü sürünmüş :))
Yorum Gönder