Benim Ol!


Sadece 'Benim ol!' diyebiliyorum...
Annem de doktor, babam da... Hatta babiş ortopedist... 'Taban çökmesi yapar!'mış bu şeker ayakkabılar...
Ama 'Benim ol!' demek de güzel, hayal de olsa :P
-çok acındırdım kendimi, evdeki 'ortopedik' Nike koleksiyonumdan bahsetmedim ya :)) babam sağ olsun!-

İşlem Başarısız

Geveze dışarı çıkmıştır annesiyle... Alışveriş kendine değil anneye olduğu için pek oyalanmamış, stil danışmanı olarak bir dolu kıyafeti eline yığıp denemesini ve kendine göstermesini salık verip, deri kaplamalı pufa kurulmuştur... Anne sultan alışveriş konusunda ondan daha huysuzdur...

Derken Geveze'nin yeni kontörlenmiş telefonuyla oynayası gelir... Sağa sola mesaj atarken İngiltere'den bir arkadaşı arar, on altı dakika otuz sekiz saniye konuşur, geyik yaparlar... Bu arada anne ancak bir elbise ("Maksi elbiseler seni bodur gösteriyor, biraz kısalara bakalım." der Geveze) ve bir kot şort ("Bu şort senin için dikilmiş!" dedi Geveze) deneyebilmiştir... Sonsuz geyiklerinin bitmeyeceği aşikar olduğundan arkadaşının babası telefonla konuştuğunu fark edene kadar vırvır yapmışlardır... Derken Geveze saf saf mesaj atmaya çalışır ve 'İşlem başarısız...' Hönk?!

Ne mi olmuştur? Sayın sevgili hörmetli haşmetli arkadaş yurt dışındadır, her iki taraftan da ücret alınmaktadır, ayrıca Geveze'nin tarifesi konuşmayı değil mesajlaşmayı ucuz kılmıştır... Koskoca 95 kontörün 90'ı gitmiş 5'i kalmıştır...

Ah Saçım Vah Saçım

Saçımı bu renge boyatacağım... -ama bitkisel boyayla, bu konuda takıntılıyım...- -sanki hangi konuda takıntılı değilim ki- -yok canım, vardır herhalde takıntısız bir muhabbetim- -ne çok kısa çizgi oldu böyle- -hadi bu da son olsun- -.- -neyse, bu son olsun-

Ama şimdilik yeşil sprey boyamla yetinmekteyim...

Ben Senin Saçmalayabiliteni Sevdim...

Önemli başnot: 13 yaşından küçükleri ekran başından kaldırınız, olumsuz örnek oluşturabilir, hayata ve insanlığa olan güvenlerini sarsabilirim...


Saçmalamam için gelen emir büyük yerden...



E sayın Geveze, blogun var mı, var... İnternetin var mı, var... Saçmalayabiliten var mı, var... Ne duruyorsun, saçmalasana...


***

Winamp'teki 'unknown artist' benim, çaktıma...

***

Karpuz ile karınca genlerini karıştırmak istiyorum, karpuzu kesince içindeki karıncalar çekirdekleri sırtlanıp dağılsın...

***

Vikipedi'yi kitap olarak bastırsam kaç sayfa olur merak ediyorum...

***

Hayatımın projesi diyebileceğim olay: Türkülerini Iron Maiden'ın yaptığı, yönetmeni Woody Allen, senaristi JKR, başrolü Dilber Hala olan bir filmin yapımcılığı... Montajını da Mahzun'a (Kırmızıgül) yaptıracağım...

***

Anneannemin talkshow'u olsun, Tarkan da 'Türkiye'de talkshow yok!' martavalını unutup bizim programa çıksın...

***

TC bana ehliyet vermesin... Ciddi bir maganda potansiyeli var bende, kesinlikle vermesin... Annemde KBS* olmasına rağmen trafikte bizim arabadan epeyce ses çıkıyor... Neden? Co-pilot benim de ondan...
*KBS: Kornaya Basamama Sendromu

***

Yukarıdan birilerinin insanlığa acıdığını sanıyorum... Zira öyle olmasaydı anneannem ev hanımı olmazdı, mesele öğretmen olur, öğrencisinin yazdığı 'Psikopatlığa İlk Adım' kitabının başkahramanı olurdu... Ya da başbakan olurdu ki, inanın ülke şu halindn bile daha kötü olurdu... Değil dünyanın en pahalı benzini, benzin kullanmazdık... Haftada bir gün kapınızın önünü şampuanlarla fırçalamanız için yasa çıkartır, pazardaki tüm alkol ve tütünü toplatırdı... Televizyonda da ekonomi haberleri, Yaprak Dökümü, Aşk-ı Memnu vs. hariç program olmazdı... Hatta bloglara dahi e-fırça, e-süpürge yasası çıkartabilirdi... -inanın inceden inceden 'A oğlum, A kızım' diye diye o müthiş ikna kabiliyetini kullanır, aynı ben :P-

***

İnsanın hiçbir şey düşünmeden durması mümkün mü?

***

Rüyamda Gandhi'yi gördüm, ben mübarek miyim?

***

Bu da son saçmalamam olsun, kimseyi mimlemiyorum... Ama yazmak isteyen olrsa 'Ben kimseyim hülen!' diyebilir, saygıda kusur etmeyiz...

Annnneeeeee!

Dün annemin arkadaşları yine bizdeydi... Malum, yine zorla odamı topladım filan...

Derken kapıyı ilk çalan anne-arkadaşının 3 yaşındaki kızı odama daldı...
Önce beni inceledi, kulağımdaki kulaklıkları çekiştirdi, 'Bu ne?' diye sordu... Duvardaki posterleri indirmemi istedi, oynayacakmış... -fantaziye bak, 3 yaşındaki yavrucak Marlyn Manson ile oynayacak. Marlyn Manson'dan geçtim, emek emek topladığım film afişlerime yazık-
Onları indiremeyeceğimi söyledim büyük bir sabırla:
"Onlardan herhangi biriyle oynayamazsın... Poster onlar, oyuncak değil... Bak orada köpek filan var, onunla oyna, lego çıkartayım sana... "

Bir süre böyle oyalandı arkadaş, derken diğer bilgisayarı açtırdı, çizgi film izledi... Sonra çizgi film kesmedi, yanıma kurulup benimle birlikte 'Underworld: Rise of the Lycans'ı izledi... Evet, vampir-kurtadam savaşını anlatan o filmi izledi:
"Beyenmedim ben bu filmi, hiç canlı renk yok... Yiye yok? Bunlar yiye böyle beyaz? Hiç mi güneşe çıkmıyolar?"
"Güneşe çıkarlarsa erirler, yok olurlar da ondan..."
"Yiye?"
"Efsanede öyle diyor tatlım, ben de bilmiyorum... Belki ölü oldukları içindir..."
"Ölü mü onlar? Kim öldürdü onları?"
"Büyük ihtimalle başka bir vampir..."
"Yiye öldürdü ki?"
"Susadığı için..."
"Yası?"
"Vampirler kan emerler, yemek yemezler... Susayınca, yani acıkınca bir insanın kanını emerler, böylece o insan ölür..."
"Ben de ölünce vampir olcak mıyım?"
"Hönk?"
"Ama o vampir kız çok güzel... Ben de ölünce öyle olcak mıyım?"

Tam bu noktada yusuf yusuf oldum dear okur... Evet desem kendini çatalla deşebilir, hayır desem sorularıyla filmi mahvedebilir...

"Bilmiyorum... Eğer seni bir vampir ısırdığı için ölürsen belki..."
"Sen vampir misin?"
"Evet desem kolunu ağzıma sokar mısın?"
"Hı? Annneeeee!"

Merak edenler için not: Bir daha odama girmedi, kahve almak için mutfağa gidince de benden kaçtı :))

Dear Okuyucu

**Sağa anket ekledim, canının istediği bir zaman oylarsın dear okuyucu...

**Radyoyu güncelliyorum, haberin olsun dear okuyucu... On dakika içinde oldu oldu, olmadı yarım saate, olmadı bir saate garanti... En kötü ihtimal yarın sabaha...

Havada Mim Kokusu Var

Mime doymuyorum :)) Uçan Hatun Flying Lady beni mimlemiş...

*Kullandığınız parfüm
Burberry Weekend artık imzam oldu, genelde onu kullanıyorum -ya da kafamdan aşağı boca ediyorum- ama yeni bir kurbanı ağıma düşürdüm: Little White Dress. Arada bir de elim ona gidiyor işte... (tonla parfümüm var ama bu ikisine taktım, diğerlerini de fırsattan istifade annem kullanıyor... her sabah kendi odasına götürüyor, ben de bıkmadan, usanmadan onları 'asıl' yerlerine taşıyorum... parfüm ve lipstick konusunda acayip cimriyim, huysuzum...)

*Kullandığınız krem
Ellerim kurumaya meyilli olduğu içün yaz kış krem kullanıyorum, vücudumda en çok dikkat ettiğim bölge ellerim :))
Arko Nem Böğürtlenli kokusundan dolayı acayip hoşuma gitmekte, ama favorim Nivea S.O.S

*Okuduğum kitap
Arkadaşlar bilir, aynı anda 10-13 kitap okurum... Hepiceğini yazmak geldi içimden ama size bu işkenceyi yapmayacağım ;))
-Bin Muhteşem Güneş / Khaled Hosseini
-Devlet / Platon
-Hp ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı / JKR (23414365. defa okuyorum)
-Fareler ve İnsanlar / John Steinbeck (üçüncüye okuyup üçüncüye ağlıyorum)
-Cinler / Dostoyevski

*Takipte olduğum diziler
Tatilde fırsattan istifade dizilere sardım, ama listemi daralttım...
-How I Met Your Mother
-Malcolm in the Middle
-Gossip Girl
-House
-Ugly Betty
-Anında Görüntü Show
-CSI: NY
-Cashmere Mafia

Dilek Isabelle
Melankolia
Mimlendiniiiiz!

Öğrenmek ya da Öğrenememek


Son iki yılda ne çok şey öğrendim hayata dair...


Öncelikle, gerçekleri insanların gözlerine sokmanıza rağmen algıda seçicilik yaşayabildiklerini, görmeleri gerekenden çok görmek istediklerini gördüklerini öğrendim...


Hemen herkesin bir zayıf noktası, bir zaafı olduğunu, bazılarının buraya dokunarak kendi dikte rejimini kurmaktan çekinmediğini öğrendim...


İnsanların, doğruluktan çok çıkarlarına önem verdiğini, haksızlığını bile bile en popüler olana, en çok sözü geçene, en çok tanıdığı olana destek olabildiğini öğrendim...


Doğru söyleyenin mutlaka cezasını çektiğini, 'Burada bir yanlışlık var!' diyenin yaka paça kapı önüne koyulduğunu öğrendim...


Aşkın ortaokul sıraları arasına gizlenecek kadar bayağı olmadığını, buna rağmen ortalığı 'Aşkitoom!' diye ateşe verenlerin olduğunu öğrendim...


Bazen kızların ne kadar alçalabileceğini, erkeklerin ne kadar kör ve sağır olabileceğini, insanların maskelerini indirince ortaya çıkan şeytan yüzleriyle tek elle aynı anda kaç dolap çevirebileceğini öğrendim...


Bir 'Evet' uğruna yüz kızarmadan yalan söylenilebileceğini, kimsenin bundan rahatsız olmayacağını, rahatsız olana salakmışcasına bakılabileceğini öğrendim...


İnsanoğlunun yaşamının her evresinde inanılmaz şeylere imza atabilceğini öğrendim... -göz kamaştırıcı olsun, yüz kızartıcı olsun-


Beğenilme arzusunun ne kadar felakete yol açtığını, sadece bu arzu yüzünden kişinin karakterinden ne kadar ödün verebileceğini, hiç düşünmeden kaç tane film şeridi yakabileceğini öğrendim...


Doğumun bir aydınlık olduğunu, ondan uzaklaşıldıkça karanlığa gidildiğini, insanın büyüdükçe yukarı değil, aşağı da gidebileceğini öğrendim...


Beynin her saniye bir etiket ürettiğini, her dakika bir duvar ördüğünü, her saat bir tabu kurduğunu, el fenerine pil yerine önyargı koyduğunu öğrendim...


Herkesin ömrü boyunca kendi doğrularını diktiğini, eğri olduğunu bile bile gönyesini cebinden çıkarttığını, üçgenin her zaman 180 derecelik olmadığını, at gözlüğünü takmış birinin başını nereye çevirirsen çevir gördüklerinin sınırlı olduğunu öğrendim...


Gözyaşının bir silah olduğunu, duyguların rafa konduğunu, mantığın dizginlerini egonun ele almış olduğunu öğrendim...


Öğrendim hepsini, hediye paketine sarılı kazıklar yiyerek, alehime örülen ağları didikleyerek, hakkımda söylenen yalanları silerek, çevremdekilerin aşağı atlamasına mani olamayarak öğrendim... Ben de tökezledim kimi zaman, ama her nedense hep yanlız başıma kalktım... Belki büyüdüm, belki küçüldüm... Belki olgunlaştım, belki de çocuklaştım... Ama her gözyaşımla birşeyler öğrendim... Canım yandı, ama öğrendim...


Yanımızda dekorlar olsa da yalnızız, kendi monologumuzun kahramanıyız... Son iki senede arkadaşlarımdan öğrendim... İntikam alınmalıymış, can yakılmalıymış... Öyle dediler... Bilemiyorum, ama yakında öğreneceğim...

Kim bilir kimden, nasıl, nerede? Bir şekilde öğreneceğim...


Öğrenince ne mi olacak? Belki biraz daha gözyaşım, belki biraz daha kahkaham olacak... Bilmiyorum, öğreneceğim...

Acep?


Yukarıdaki fotoğrafı görünce kahkaha atan tek insan evladı ben miyim?


Soldan sağa fotoğraf açıklaması:
Lord Voldemort: Harry'nin ailesini öldürdü ama laneti Harry'den geri tepince gücünü kaybedip topukladı...
Bellatrix Lestrange: Büyücü hapishanesi Azkaban'dan kaçtı, Sirius'un kuzeni ve katili, Voldizımbırtı'nın baş yalakası...
Dumbledore: Kompleksli Sihir Bakanı Fudge yüzünden kanun kaçağı, Hogwarts Müdürü, Voldizımbırtı'nın baş düşmanı...
Harry Potter: Esas oğlan...

Yaşasın Free Takılmak!

Çoğu yazımdan da anlaşılacağı gibi ben huysuz bir insanım...
Hemen herkesle arkadaş olabilmeme rağmen erkekcikler konusunda bir adım öteye geçtiğim anlar nadirdir... Sebep mi? Tabii ki ben...

Tekne gezisinde bile yavşayan oluyor, ama avucunu yalıyor :)) Sebep: Tipim değil :))
Bir arkadaş sormuştu bir ara, benim tipim olacak vatandaş nasıl olurmuş, diye... Başka bir arkadaşın gaza getirmesiyle yazıyorum...

1. Her şeyden önce keskin zekasını sivri diliyle bana hissettirebilsin...
2. Karizması olsun...
3. Bana kafa tutmalı, ukalalıkta sınır tanımasın...
4. Kitap okurken yarışabilmeliyim, ağız tadıyla kavga edebilmeliyim... Hatta laf yemeliyim... -sanki sadist eğilimler gösteriyorum-
5. Sanattan anlasın...
6. Vıcık vıcık, sevgi kelebeği olaylarına girmemeli, ama romantik de olmalı...
7. Sarışın ve renkli gözlüler sıralamada öne geçecektir...
8. Huysuzluğumu kaldırabilecek kadar sabırlı olsun...
9. Aaa, bi de 'hanımevladı', 'harbi delikanlı' gibi sıfatlardan nefret ettiğimi araya sıkıştırayım...
10. Bana değer vermeli ama bensiz de yaşayabilmeli...
11. Romeo'ya bağlamasın mümkünse...
12. Sabrımı sınamasın, sağlam değildir...
13. Bilgisayardan anlasın, kuzenime çektirdiğim bilimum crack, güncelleme işkencelerini ona da çektireyim...
14. Beni sahiplenmesin.. Valla, nefret ederim bu olaydan... Ben özgürlük diye yırtınan bir kımıl zararlısı olduğum içün, gelemiyorum böyle muhabbetlere...
15. Emeklemeden koşmasın...
16. Benden küçük olmasın...
17. Sportif olsun ama Lebron kadar da kaslı olmasın... (ıyk)
19. Abazan eğilimler göstermesin...
20. Kıskanç olursa döverim :))
21. Şiddete meyilli olmasın, yine döverim :))
22. Bu maddeye yazacak bişey bulamadım...
23. Utangaç olmasın...
24. Herhangi bişeye bağımlı da olmazsa iyi olur...
25. Sadakatten ve sevgiden nasibini almış olsun...

Bu listeye harfi harfine uyan biri olduğunu sanmıyorum, bunu kamufle etmek amacıyla 'Yaşasın free takılmaak!!!'

Rönesans'ta İki Defa Mimlenen Geveze

Melankolia ve Cihad sağ olsunlar beni mimlemişler, teşekkür ederim ;)) Bir İzmir seyahatine cebren ve hileyle imza atmış olup, mimi yeni gördüm, affola :))



*En mutlu olduğun zaman?
Bu bir andan çok bir sahne olduğu için tarif edeyim size: Amerika'da, kocaman bir salondayım... Elimde nehir gözlünün eli, nefesimi tutmuş bekliyorum... Derken beni havaya uçuran cümle geliyor:
"And the Oscar is goes to... Geveze!"



*Hangi gizli güce sahip olmak isterdiniz?
Biraz fantastik ama Laplace Şeytanı* olmak isterdim...
*Laplace der ki, "Nasıl ki gezegenlerin anlık konumlarını, yörüngelerini ve hızlarını bilip gelecekteki konumlarını hesaplayabiliyorsak, kişilerin anlık konumunu, yönünü ve hızını bildiğimizde geleceği de bilebiliriz..." Bunu yapabilen insan Laplace Şeytanı'dır işte... Kafanı karıştırdıysa buraya tıkla...

*Çocukluk hayalin nedir?
Çocukluk yıllarım boyunca bir sabah kalktığımda sihirli güçlerim olması için her gece dua ettim, bir dolu otu yedim, salıncaktan atladım, kaydıraktan uçtum, iyi bir çocuk olmaya çalıştım, kurbağa öptüm(oyuncak), yıldızlara bakıp uyduruk sihirli sözler söyledim, bilgisayar CDlerindeki yansımamla büyü yaptım, oyun hamurlarıyla iksir malzemeleri hazırladım, ağaç dallarından asa yaptım... Sihirli güçlerim olduğunda bir iki hokus pokus numarasıyla kendimi ajan yapacaktım...

*Ne renk olmak istersin?
Bu tonda olmak isterdim... Tutku derecesinde sevdiğim yeşil ve mavinin karışımı olmak fena bir fikir değil ;))

*Şu anda nerede olmak istersin?
Buradaki gibi yağmurlu bir günde, Rönesans Avrupası'nda, Windsor Kalesi'ne giden yolda tek başıma olmak isterdim...

Narsizmin Doruğunda Bir Site

Kuzoşum mail atmış, bu adrese tıklayıp oradaki boşluğa doğum tarihinizi yazın... Bir sürü ilginç bilgiyi göreceksiniz :))

Mesela ben;
Franz Schubert
Rauf Denktaş
Ronald Reagan
Jules Verne
Charles Darwin
Abraham Lincoln
Franklin Roosevelt
Wolfgang Amdeus Mozart
Ajda Pekkan
Chares Dickens
John Travolta
Emre Aydın ile burçdaş(?)mışım...

Doktor, bilim insanı, elçi, yazar, yayıncı,matbaacı, muhasebeci, çevirmen, din adamı(?), astronot, astrolog, denizci, tüccar, ithalatçı, her daldan sanatçı, yönetici veya organizatör olabilirmişim :)) Geniş bir skala, hangisini seçsem :))

Gök cismim Uranüs; değişiklik, ani başlangıçlar ve sonuçlar temsilcisi... E doğru valla :))

Kader sayım 9muş... Kaplumbağa imişim, şarkım da Sezen Aksu'dan 'Kaybolan Yıllar' :))

En büyük korkum yalnızlık ve sıradanlaşmakmış, yalnızlıktan korkmam ama sıradan olmak konusunda haklı :))

Doğduğum günde Hürriyetin manşeti: Azınlık krizi :))
Time manşeti: Magic :))

Dahabir sürü var am narsist ben artık dumalı değil mi :)) Hadi, sıra sizde, sizinkileri de merak ediyorum, yorum kısmında bekliyorum :)

Peter Pan

Büyümek... Gerçekten nedir ki büyümek? Bu sorunun cevabı gayet komplike olmakla birlikte kesinlikle 'boy ve kilo artışı' ile sınırlandırılamayan bir durumu karşılamakta...

Büyümek, her şeyden önce beyninden ağzına kadar gelen söz öbeklerini yutabilmek, yıllar boyu yediğin kazıklar üzerinde denediğin enzimlerle sindirebilmekle orantılı... Bilindiği gibi istemsiz bir olay büyümek... Öyle ki, ne kadar büyümek istersen iste, hayat sana acılı Meksika sosunu sunduğunda kana kana içmedikçe, susuzluğunu kanınla gidermedikçe büyük değilsin sen...

Öyle ki, kendine acı çektirmeden, hafifçe kaşınan kolunu tırnaklarınla parçalamayı adet edinmeden, yani olgunlaşmadan büyüyemezsin...

Veya elindeki zincirleri, dilindeki dikenleri görmene rağmen dudaklarına yapışmazsan onun, panik yapma, çocuksun hâlâ...

İstediğin kadar oku, istediğin kadar yaşa, doğumunun üzerinden ne kadar geçerse geçsin, hayatın savurduğu tekmeyi arka tarafına yiyip de bir tane daha istemezsen, tekmeden sonraki kısa uçuşu hatırlamaksızın acına konsantre olup, yüzsüzlüğün dibine vurmazsan büyüyemezsin...

Askere gidersin belki, evlenip çoluk çocuğa karışırsın, yaşıtlarına fark atarsın kültürünle, ruhunun büyüdüğünü savunursun ama büyüdükçe dikenli kalıbına sığmayan varlığından dökülen kızıl damlalarda ömrünü göremediğin sürece, kim ne derse desin çocuksun sen...

Soyutlanmışlığın kadar büyüksün, burnunun dibinde duran aşkı, ihtirası, kavgayı; gözünden sallanan gözyaşını görmeden, yani çocukluğundaki somuta dayalı algını yok etmeden onlardan biri olamazsın... Ruhunu dünyevi zevkler için Mephisto'ya peşkeş çekmeden, canını yaktığını savunduğun kalbine hançeri saplamadan, yani ölümü tatmadan ulaşamayacaksın o büyüklük raddesine...

Hâlâ istiyorsan büyümek, gerçekten ihtiyacın varsa Peter Pan'ın pembe gözlükleri olmadan dünyaya bakmaya, reçeten belli... Gereksinimin olan şey, bulunduğun basamaktan aşağısını yok sayıp olgunluk dünyasına adım atmak...

Biliyor musun, Wendy ismi Peter Pan romanı için yazar tarafından uyduruldu ve şimdi binlerce Wendy var etrafımızda... Evet, anlıyorsun beni, anlıyorsun yapman gerekeni... Evet, kelimesi kelimesine doğru, kendi gerçeklerini yarat, körü körüne bağlan, peşinden gelen olduğunda senden büyüğü yok...

Not: Bu yazının ilham perisi Serra olup, aydınlanma anına meşale tutan link buradadır...

Utanmazlar!

Tomb Raider'ı bilmeyeniniz yoktur... Kendileri benim küçüklük idollerim arasında olup Tomb Raider deyince Angelina Jolie, Angelina Jolie deyince de Tomb Raider gelir aklıma, ötesi yoktur...

Peki, Angelina Jolie yaşlı mıdır? 'Hadi ordan!' dediğinizi duyuyorum, ve diyorum ki bunu bir de buradakilere anlatın... Eğer Megan Fox orada oynarsa asla ve asla izlemeyeceğim... İz-le-me-ye-ce-ğim! DVD koleksiyonuma da almayacağım bu filmi, ooh olsun!!!

Daha da Tomb Raider izlemem, bitmiştir benim için!!!

Ayrıca alın bakın, Megan Fox'un elleri güzel değil! Ama Angelina'nın her metrekaresi düzgün :P

Gaf Kürsüsünden İnciler

Gözlerimi rezil ettim, plaketimi bekliyorum!



Son birkaç gündür hiçbir şeyi doğru olarak okuyamıyorum... Bakar kör olduğumu sanmaktayım...



Mesela, nasıl bir yetenekse benimkisi, 'oyuncakçı'dan 'kokoreççi' çıkartıyorum... Hani sevdiğim br yiyecek olsa canım istedi de ondan öyle okudum, diyeceğim ama yok... 'eticinseverler' de nasıl başardıysam 'eşcinseller' olarak okundu tarafımdan... Bilmiyorum gözümün derdi ne... Zira aklı başında bir göz asla ''Saba Tümer'i 'Sebat Ömer' olarak okumaz, yapamaz bunu... İşte yazıyorum buraya, gaf kürsüsünden inciler...


Su Ürünleri Kontrol => Sürtük Kontrol
Akyaka => Ankara
Koçman => Kocaman
Balcı => Balıkçı
Gülağzı => Dulağzı

Büyük yeteneğim... Biliyorum...

İnsafiyetsiz Tosbağa

Ben galiba sorunlu bir karakterim... Şu dönemlerde herkeste bir buhran, bir ergen tripleri... Herkesin dünyası batmış sanki... Ama ben, ama ben... Aksine mutluyum, neredese hiçbir şeyi takmıyorum, nasıl laarge takılıyorum anlatamam...

Garipsedim kendimi... Zamanın ilerisinde miyim,gerisinde miyim bilmiyorum... Belki de ben ayrı bir türümdür, belli dönemleri yaşamıyorumdur...

Ya da arkadaş çevremde bir sorun var... Tamam, siyah çok güzel bir renk, çok asil bir duruşu var, ben de çok seviyorum ama abartmadan, milletin gözüne sokmadan... Ben de metal dinliyorum, yeri gelince soft rock'a kadar iniyorum ama asla pop dileyenleri küçümsemiyorum, rock türevlerine 'ilahi müzik' gözüyle bakmıyorum... Onlara hasta olabilirim ama onları sevmeyen de insandır... Zevk meselesi değil mi...

Melankoli insanın hayatınahakim olabilir, garipsemiyorum onu ama sürekli ağlak takılan, 'Ah, ah... Kimse beni anlamıyor... Bana mı ağlıyosun Çikooo!!!' modunda yaşayanlar çok ilginç geliyor, utanmasam çocukluklarına ineceğim...

Evet, SBS önemli bir sınavdı; ben de herkes kadar stres yaptım, herkeskadar göz yaşı döktüm ve bitti... Daha ne kadar karalar bağlanılır ki? Çok ağlayınca, herkese 'Çok stresliyim, SBS'm rezil geçti, aaaayyy, üstüme gelme!!! Öfff, bakma öyle!!! Ayy, başını eğme!!! Gözünü kırpma!!! Hapşırma!!! Karbondioksit verme!!!' diye çemkirince netin artıyor mu? Öyleyse haklısın tabii...

Ayrıca senin sınavın benim yüzümden mi kötü geçti arkadaşım? Üzgün olmanı anlıyorum, ben de üzgünüm ama hayatın anlamı fen lisesi ile meslek lisesi arasında gizli değil! Üzgünlüğünü paravan olarak kullanıp çevreni incitmeni esefle kınamaktayım... Üzül, ama abartmadan... Bir gün, iki gün... Yatığın yanlışın acısını etraftan çıkartmamalısın... Üstüne bir de ergen tribine girmemelisin...
Çalışmadıysan senin suçun... Ama çalıştıysan, doğa sana ayak oyunu yaptıysa, karnın rıdıysa, başın ağrıdıysa yine sorumlusu ben değilim... Gel içini dök, dinler, elimden geldiğince teselli ederim ama sorumlusu benmişim gibi davranma güzelim... Ben de aynı sınava girdim... Ben de lanet okudum bu kıytırık sisteme, sana da hak veriyorum ama bak ben insanları stres topu gibi kullanmıyorum... Çok sinirliysem havuza gii yüzüyorum, basketbol oynuyorum, oyun hamurunu mıncırıyorum...

Lütfen, ama lütfen arkadaşın olduğumu unutma... Derdini dinlerim, teselli ederim ama insaf be güzelim...

Enerji Durumları

Malumunuz bu yılki kabusum bitti... Eh, ben de boş durmadım, kendime yeni uğraşlar edindim... Önce Kendi-French'ini-Kendin-Yap kursunu kendi kendime halletmiş olup, şimdi de HTML kodlama olayına abanmış bulunmaktayım... Komik komik kodlamalar yapıyorum... Yazıların rengini 16lık sisteme göre değiştirip,< > içine br yazarak satır atlıyorum... Sonra bir de ince-uzun-kalın-kısa yazma çalışmaları yapıyorum... Adımı filan yazdım, eğlenceli bir işmiş... hatta abartıp bir cümledeki her harfin rengini değiştirdim...

Türkçe ödevimi yaptım(3 oku 3 yaz)... Bir kitap okudum, bir de hikaye fikri yazdım... Bitince koyarım buraya...

Bir de atıl durumdaki tuvalimle merhabalaştık...

Aynamı dekore ettim...

Okey oynadım...

Kiraz çekirdeklerini çöpe pıskırtmayı denedim...

Ama yorulduuum... Şimdi de PhotoBrush'ımla oynuyorum... Ama kararlıyım, HTML kodlamalarını biraz daha mıncırayım, kendi temamı yapmam yakındır... Ne de olsa üç koca ay beni bekler...

Not: Tüm bunları birden sonra yaptığımı düşünecek olursak... Enerji doluyum... Eğer bir ekşın, bir faaliyet, bir gezi, bir el oyalaması, bir iş, bir oluş, bir hareket, bir bereket içeren fikriniz, düşünceniz varsa söyleyin, çünkü annemin saçları Punk akımından etkilendi...

The Son

Efenim, bitti... Evet, bit-ti... Şaka gibi geliyor ama bitti... 7. sınıfın tüm anlam ve önemini bünyesinde barındıran SBS bit-ti... Kendimi üç kilo hafif hissediyorum... Sanki derim incelmiş gibi...

Fazla detaya gerek yok, kitapçık türüm A idi :))
Türkçe'de bir anda çıkış yapacağına inandığım 'Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak' çok zottirik bir soruydu... Ne yöne çeksen gelirdi... Matematikte de fotoğraf/gerçek boy muhabbetini düşünen, o asalımsı sayıları bulan zihniyetin gözlerinden muju muju...

İngilizce yine şaka gibiydi... Yok artık demek istiyorum, 320 kadar kelime ezberleyip de hiçbirini görememek kötü bir duygu Milli Eğitimciğim...

Sosyal demek benim için Varna Savaşı demek... Bileniniz var mı, Varna Savaşı Balkanlar'da mı yapıldı?
Ayrıcanam, Atatürk'ümüzü de o derece üfürükten teyyare bir soruya alet etmeyiniz...

Cevap anahtarı yayınlansın, netim iyiyse paylaşırım :)) Ama değilse, bilemeyeceğim :))

Anne Kız Sınavdayız!

Annemin etekleri tutuştu dear okuyucum...

Sınav telaşına girdi ki sorma... Ama SBS için değil, kendi bitirme sınavı için...

İşte, annemden inciler:
*Geveze, 8. sınıflar için sınav yarınmış, gazete öyle diyo...
-Anne ben 7yim!


*Geveze, sen karamel seversin diye dondurmayı antepfıstıklı aldım...
-asfkhşlg...


*Gevezecim, bak senin kitabın benim dolabımdan çıktı...
-Annecim sence ben 'Doktorun İletişim Elkitabı'nı okuyor olabilir miyim?


*Geveze, al patlamış mısır ye...
-Anne ben kendi tabağımı bitirdim...
*Olsun, bunu da ye...
-Yok, sağ ol, sen ye...
*Sen ye, sen ye; yakışıyor sana!


*Gevezecim, saçını aç istersen, ensen yanıyor...
-Açayım? Toplamayayım, öyle kabarır hem di mi?


*Geveze sen yemeği kur, ben sofrayı ısıtırım...
-Peki, ısıt sen sofrayı!


*Geveze, çayını bitirdiysen tabağını alayım!
-Bisküvimi bitirdim...


*Geveze, müziğin sesi çok geliyor, ne yaptın kumandayı?
-Annecim, bilgisayar... Kumanda... Çok çalışıyorsun sen, çok...


Zavallım çok çalışıyor... Gerçi ben de ondan hallice değilim hani, sabah eşofman altımı kafamdan geçirmeye çalıştığımı beş dakika cebelleştikten sonra fark ettim...

Grönland'da Uyuyan Masum Gencin Haykırışı

Sanırım yazılarımdan da belli olduğu gibi, ben hayal aleminde at koşturan, biraz dili uzun, ukala, saf çocuğu masum Anadolu'nun tadında bir Geveze'yim...
Tamam, bazen hareketlerim ve düşündüklerim bu 'saflık' tanımının epey dışında kalıyor...

Ama şu anda harbiden aydınlanmış bulunmaktayım dear okur... Bazen (çok önemli anlarda, bkz. kompozisyon yazılıları, ödev eksiklikleri, proje ödevleri vs. vs.) hayalgücümün içine kaçtığını düşünüyordum... Ama olayı çözdüm, aslında o, hipotalamusumla kafa kafaya verip, hunharca rüyalar planlıyordu... Maksat beni korkutmak, şaşırtmak, terletmek, rezil etmek...

Obama'lı rüyamdan sonra dedim ki, daha absürdü olamaz... Kutupta mı uyuyorum ne, ha bire biryerlerim üşüyor ki, saçma rüyalar son sürat gidiyor...
Son rüyamda (üç gün filan önceydi) Yılmaz Erdoğan sahnede, ben de protokolden izliyorum... Allah'ın işine bak, değil mi dear okur! Derken birden adam(ceğiz) aşka geliyor,
"Aramızda birileri var ki, ben onu varisim olarak görüyorum!" diyor... Hayda, kim bu, diye arkaara bakınırken ben, anneannem ayağa kalkıyor. Cem Yılmaz'ın sesini ödünç almış Woody Allen'ı duyuyoruz:
"Siz değil, hacı teyze!" Ben yusuf yusuf olmakan gülemiyorum bile... Derken sahneye ya nur iniyor, ya da şu Knowing'deki kabız ışıkçı bir atraksiyon yapıyor ki her taraf beyazlıyor, Yılmaz abimiz benim elimden tutup saheye çekiyor... (komplo teorileri geliyor aklıma saçma sapan... bence bizim rehberlikçi rüya simülatörü yaptı, tüm bunları onun yüzünden görüyorum... amaç belli; tırsıp hakka döneyim, test çözeyim...) Diyor ki, (bir şey içiyorsanız yuttuktan sonra okumaya devam edin)
"Evladım, el verdim ben sana artık... Sırtın yere gelmez senin... Olur da biri yamuk yaparsa benim yeğen Ersin gelir, ona bir 'çiçooowuu!'(meşhur silah sesi efekti) yapar, hallolur!"

Bu cümleden sonra uyanıyorum, yerdeyim, annem ışığı açmış, battaniyemsi şeyin yarısı altımda, yarısı yatakta, yatağın hemen yanındaki tekli koltuğun ayağını tutmuşum, yastığa da sımsıkı sarılmışım, kafamı da büyük ihtimalle duvara çarpmışım, yastıktan da bir iki tüy çıkacak gibi duruyor...

Artık uyumaktan korkuyorum. Hatta şu hayalgücü merkezinin rüyalarla ilgili kısmını aldırıp kavanozda segileyeceğim, yanına 'UFO gören masum köylü' tadında bir fotoğrafımı koyup altına da 'kavanozun kapağını Mars'ta açınız!' yazacağım...

Şimdi gidip filtrelenmemiş kahve içeceğim, üstüne de anneme zorla tezinde yardım edip dayanabildiğim kadar dayanıp elimde kitapla sabahlayacağım...
Bildiğiniz iyi bir psikolog veya beyin cerrahı varsa, o da olmadı ruh ve sinir hastalıklarıyla ilgili lisans üstü çalışma yapmış biri, telefon numarasına ihtiyacım var...

Loreena McKennitt'e Hitaben

Öğrendiğim kadarıyla Loreena McKennitt bir Türk hayranı imiş...

Kendisine bir önerim var: Ben de Türk'üm, bana hayran olsun :))

Diyorum ki sayın McKennitt,
Siz Türkiye'ye gelin, bir konser verin! Kemana ihtiyaç olursa söz, bizzat ben çalacağım... Yeter ki gelin Türkiye'ye... Havaalanından ben alırım, otele götürürüm, rehberlik yaparım... Bir geliverseniz?
Banks of Claudy, Wiccan Dance gibi başyapıtlarınızı duymak Türklerin de hakkı...
Söz, size çifte vatandaşlık almak için çırpınacağım, böylece yarı-Türk olursunuz...
Lütfen, duyun beni, o kızılımsı saçlarınızı (çok güzel bir renk ama... annem izin verse saçımı o renge boyatacağım...) savura savura bir konser verin, koskoca bir stadyumu doldurur hayranlarınız... Çok şey istemiyorum, zaten İstanbul'u, İzmir'i, Ankara'yı görün, bir daha hayran olursunuz Türkiye'ye...
Bir konsercik, çok değil... Hem biz ailecek hayranınızız... Hele ben, ağır bir fan olarak her gün mutlaka dinliyorum, Metallica ya da Slipknot'dan sonra garip gelse de sizi mutlaka dinliyorum... Her seferinde o sese hayran kalıyorum... (kendi sesimden de utanıyorum... onunki sesse benimki böğürtü gibi bir şey...) Annem arabada ya sizi, ya da FD'yi dinletiyor ki, kendisini FD hariç hiçbir müzisyene karşı bu kadar hayran görmedim... Anneannem bile dinliyor sizi... Valla...
Bir gelin Türkiye'ye, sevgi pıtırcığı olursunuz....

Hadi be hacım, bir konserciği esirgeme hayran olduğun bu ülkeden... Hadi be hacıı...


Bu şarkıyı dinle dear okur, içinin yağları eriyecek... Benim bu 'ağır fan' durumumu anlayacaksın...
Sesini azıcık aç, (ben hoparlörleri patlatırcasına açıyorum ama sonra uyuyup kalıyor insan) sonra bulutların üstündeki uçuş keyfini yaşa...

Loreena McKennitt/ Banks of Cloudy