So Tell The Girls That I am Back in Town!!

Dünyanın en hayırsız blog yazarı geri döndü efendim. Hasret dolu bekleyiş sona erebilir ehe.



-bu videoya afganistan üzerinden ulaştım. ciddiyim.-

Neden ortalarda yoktum, neden yazmıyordum, aman danrım neler oluyordu?
YGS'ye hazırlanıyordum. İğrençti. Son 8 ayda 8 yıl yaşlanmış gibiyim.

Bir de bir efladım, bir yavrum, bir oğluşum oldu size bahsetmediğim. -doğurdum.-
"Kak kız ders çalış, kapatıyom bunu ben."
Agresif bir Angaralı <3 br="">İsmi Efsanevi Norveç Kralı Olaf olacaktı, ananeciğim 'Yulaf' olarak anladığı ve bu fikre bayıldığı için -ve dahi Efsanevi Norveç Kralı Olaf çok uzun olduğu için- Yulaf oldu. Yakında buralar maceralarıyla dolar, kendinizi hazırlayın...

Sabahları 6da kalkıyorum.

**Rahatsızlık vermeye geldim a dostlar.

**Bazı insanlar tanıyorum, bumerang gibiler. Şöyle uzaklara güzelce savuruvermek bilek istiyor, defalarca deniyorsun hatta bazen canını acıtıyorsun; sonunda gözden uzağa fırlatmayı başardığında da gidip bir elips çizip geri geliyorlar. Ansızın.

**Teomanın karısı hamile kaldığından beri tadım tuzum yok, dizlerim filan ağrıyor. -apostrofu da öyle herkese kullanmıyorum...-

**İnsanlar one hit wonder diyorlar da ben yaklaşık 10 senedir düzenli aralıklarla The Rasmus dinliyorum ya. Rock n Coke'a geldikleri zamanı hatırlıyorum, o kadar. Geçen sene ekşi sözlük'teki başlığına bakmıştım, itin götüne sokmuşlar. Dedim dağıldılar herhalde. Üzüldüm, kırıldım. Sonra bugün yutupta 2012 çıkışlı albümlerini buldum, hazine bulmuş gibiyim. DAĞILMAMIŞLAR. OH OH. Ve resmen sekiz on yaşımın müziğini dinlemenin verdiği keyif. -buradan anlıyoruz ki ben yaşlanınca 'gençliğimin şusu gençliğimin busu hey gidiieh' diyen ihtiyar olacağım, kesin.-

**Yalnız bazen de bir nefret nöbeti geliyor, küçücük ufacık şeyleri gözümde büyütüp çok da iyi insanlardan tiksiniyorum. Geçen bir yerde okudum, kadın sevmek üzere, sevsin diye demişler. Hayır halbuki çok güzel nefret de eder kadın.

**ŞALOM. İbranice öğrenmeye karar verdim bu arada. 12. sınıf öğrencisi olarak yeterince sorumluluğum yok çünkü. Yiddish de çok değişik aslında. Kursu var mıdır?

**Bilkent Mütercim Tercümanlık tam burslu ;;;))))))) ;))););)));););;);)). -hepiniz amin deseniz kazanırım ha.-

**Etimolog olsam her gün işe giderken mutluluktan ağlarım. Ama bir etimolog işte ne yapar onu tam olarak bilmiyorum. Masasına oturup makale ve sözlük okur diye düşünüyorum. Yine güzel, yine ağlarım gibi.

**Beyoncé Amerika'nın kadırgalısı gibi. Sanki östrojenle kaplanmış delikanlılığıyla parçalayıvericekmiş insanı, o derece mert o derece kadın.

**Dershane yüzünden güneş üzerime doğmuyor artık. Yataktan kalktığımda üşüyorum. Memurlarla birlikte ilk otobüse biniyorum, benim çantam daha ağır ve daha çok saçım var ama onlar daha yorgunlar.

**Cep telefonuyla video çekerken telefonu dik tutuyorlar ya, tutmasınlar. İfrit oluyorum.

**Geçen gün otobüste teyzenin biri çantasını omzuma koydu. Kısayım ya, yürüyen sehpa sandıysa demek ki. Koyuverdi çantasını. 7 durak kadar öyle gittik, inmeden önce çantadan özür diledim.

**Eskiden her yere taksiyle gidiyordum, ne güzeldi. Şimdi araba almak için para biriktiriyorum, 30 kadar otobüs hattı ezberimde. 25 kadar da viraj alan körüklü otobüste düşme maceram, 40 kadar teyzeli maceram var.

**Grafik tablete alışmaya çalışıyorum. Dünyanın en güzel teknolojisi olduğuna karar verdim. ÇOK GÜZEL.

Sizi seviyorum, kendinize iyi bakın.

şunnar bunnar

blogda revizyona gidiyorum milka çikolatalarım. adı adresi değiştiricem kısmetse.
senelerdir yanımda olan birtanecik okur kitleme duyurayım dedim.
sizi çok seviyom. kendinize iyi bakın. buralarda olucam.

Achievements



Youtube channel'ı için Brocukuma teşekkürler.

Zamanında sınıftan bi arkadaşla boş derslerden birinde yazmıştık bunun senaryosunu biz. ELİN AMARİKALISI ÇALIP ÇIRPMIŞ.
Ama güzel video.

ps. yogaya başlayın hanımlar. yoga yapın.

Kapışsalar Kim Alır? | Blogger vs Tumblr

Maceracı ruhum bir gün olsun oturup soluklanmıyor sevgilim okurum. Buralarda olmadığım süre boyunca onlarca defa ölümle burun buruna geldim. -karşıdan karşıya koşarak geçtim. çok soğuk su içtim ki midem donabilirdi. -midem donarsa ben bir hiçim.- balkondan aşağı baktım. yüzme bilmediğim halde denize girdim. -17 yaşında olup da yüzme bilmemek komik bir şey değil.- üst üste iki waffle yedim. depresyona girdim. 11 saat aralıksız uyudum.-
Ama bir macera yaşadım ki diğerleri asla onunla boy ölçüşemez. Evet, o denli büyük bir şey. Yerine güzelce yerleş sevgilim okurum, açıklıyorum zira:
Tumblr'da gözlemci olarak bulundum....

Başıma milyonlarca elem hadise gelebilirdi, sözümona blogger'dan geldiğim için dayak yiyebilirdim, ustaca filtrelenmiş ve üzerine ilham verici sözler yazılmış zapzayıf kız fotoğraflarına fazlaca maruz kaldığım için bütün yağlarımı kusana kadar kendimi banyoya kilitleyebilirdim, capslerdeki imla hatalarını düzeltmeye çalışırken yanlışlıkla TDK'da işbaşı yapabilirdim, onca kahve bardağı ve ekoseli battaniyenin gazına gelip isilik olana kadar yorganla gezebilirdim, siyah beyaz fotoğraflara ve giflere bakmaktan kör olabilirdim, sigaralı cool kız fotoğraflarının hareketli ve über gerçekçi dumanları yüzünden akciğer kanserinin pençesine düşebilirdim, safi reblogla dolan feedim yüzünden çift görmeye başlayabilirdim ve daha neler neler.

Ama tanrıya şükür yıkılmadım, ayaktayım; sadık okur kitleme başımdan geçenleri anlatmak için burdayım. İşinin ehli bir kritik gibi başlıklar altında inceleyeceğim, hiçbir şeyi beğenmeyip 'Olmamış da olmamış!!!!1!!' diye tutturacağım. Hadi bakalım.

Arayüz & Timeline & Homepage
Blogger'ın eski arayüzünü hatırlayanlara selam olsun, ne kaknem ne çirkin bir şeydi öyle yahu. Sonra bugünkü haline getirdiler de biraz yüzü güldü, yine de yeterince tatmin edici değil. Google ekibinin vizyonsuzluğu ve kitschseverliğine bağlıyorum bunu, ama mevzuu arayüzse Tumblr alır gençler. Daha derli toplu ve estetik duruyor.
Blogger'ın timelineında blog kayıtlarının ilk paragrafından kısa bir alıntıyı görüntüleyebiliyoruz, kaydın tamamını okumak ve resimleri ya da videoları görüntüleyebilmek için o bloga ait sayfaya gitmemiz gerekiyor. Tumblr'daysa hem kaydın tamamını hem de bütün görsel ekleri timelineda görüntüleyebilmek mümkün. Haliyle timeline raundu da Tumblr'ın.
Homepage'de de estetik ve derlitopluluk puanını yine Tumblr kapsa da bloga dair düzenlemeleri ve geliştirmeleri yapmak için gerekli sekmeler (tema, yerleşim, tasarım vesaire) Tumblr homepage'inde bulunmuyor ki bu devasa bir eksi, kullanışlılık puanı Blogger'a.

Dashboard
Bir diğer adıyla yeni kayıt sayfası. Tumblr'da homepage'in tepesinde birkaç farklı türde (metin, alıntı, ses, bağlantı, video vs) kayıt hazırlamaya yönelik butonlar var, tıkladığında altında bir kutucuk açılıyor ama popo kadar. O kompaktlığı görünce yazma hevesin zaten kayboluyor. Bunun yanında yazı tipini, font büyüklüğünü ve rengini değiştirme, kaydetme gibi kıymetli ve yazarı özgürleştiren, yazıya hareket katan fonksiyonlar yok. -yazıp taslağa atamıyorsun, önemli gördüğün yerleri kırmızı yazamıyorsun. öyle yazı mı olurmuş la.-
Yani sözkonusu 'yazmak'sa puan Blogger'ın.

Temalar
Tumblr'da daha çok, ÇOK ÇOK seçenek var.
Şahsi kanaatim Blogger temalarının daha kullanışlı olduğu yönünde çünkü benim bir temadan beklentim upuzun yazıları ters kronolojik sırayla rahatça okuyabilmek. Ama bol resim sevenler, sürekli görsel şeyler paylaşanlar için Tumblr temaları daha çekici.

Kişiselleştirme
Blogger'da mevcut temanızın arka planından kolonlarının genişliğine, bağlantı metninin renginden kayıt başlığının rengine çılgın değişiklikler yapmanız çok kolay. Tasarım sayfası şimdiye kadar test ettiğim muadillerinin içinde en iyisi, hem arayüzü çok temiz ve kullanışlı hem de blog sayfasındaki her detayı kişiselleştirebiliyorsunuz.
Tumblr'da bunu yapabilmek için html kodlarına çok hakim olmanız gerekiyor. Temaların büyük çoğunluğu da üzerlerinde değişiklik yapılmasına müsaade etmiyor, yani temanızı kişiselleştirmek için über bir html coder'ı olmanız gerekirken ne kadar süper olursanız olun değiştirmenizin mümkün olmadığı bir sürü şey var.
Oscar Blogger'a.

Geliştirilebilirlik
Alan adı altındaki blog sayfasını html ve css kodlarıyla geliştirmekten; header'a animasyonlar, sayfaya yağan karlar, hoplayan zıplayan animasyonlar, sağ sol kolonlara akvaryumlar, dünya haritaları, sayaçlar, fotoğraflar, dış bağlantılar, etiket bulutları, küçük oyunlar, videolar ve başka milyonlarca fantastiklik eklemekten bahsediyoruz.
Tumblr'da bunu yapmanız mümkün değil. Puan Blogger'a.

Etkileşim
Tumblr'da reblog ve like gibi süpersonik iki özellik mevcut. Twitter'daki rt ve fav'ın, feysbuktaki paylaş ve beğen'in kardeşleri.
Bir de etiketler bloglararası, yani tumblr database'inde #popo etiketini aratırsanız binlerce blogun #popo etiketli kayıtlarına ulaşabilir, yüzbinlerce örneğini görüp popoya doyabilirsiniz. Blogger'daysa etiket sistemi blog içinde, yani sadece bulunduğunuz blogda birkaç popo görebilirsiniz.
Popolar aşkına Tumblr kazandı.

Tumblr'ın Artıları ve Eksileri
+Kullanışlı.
+Estetik.
+Networkvari bir ortam, paylaşımları takip edebiliyorsun ve aynı materyal türlü bloglar vasıtasıyla daha büyük bir kitleye ulaşıyor.
+Direk mesaj özelliğiyle beğendiğiniz blogun sahibine "burası kasıyo skype var mı?" diyebiliyorsunuz.
+Bir sürü yakışıklı blogcu var.
+Çok zayıf çok güzel kızlar var.
+Popüler olmak daha kolay.
+Kalabalık. Değişik şeylerden hoşlanan bir sürü değişik insan var.
+Tumblr blogcuları birbirlerine karşı sevgi kelebeği gibi davranıyorlar. -biz de bloggerda birbirimizi dövmüyoruz yalnız, öyle bir anlam çıkartılmasın.-
+Etiket takip edebiliyorsunuz. Mesela #popo etiketini takip etmeye başladığınızda Tumblr camiasından herhangi biri #popo etiketli bir şey paylaştığında timeline'ınıza düşüyor. Muazzam.

-Reblog yüzünden aynı şeyi binlerce blogda görüp tiksiniyorsunuz. Ve yine reblog özelliği yüzünden hiç yazmadan sadece başka bloglarda gördüklerini toplayarak ayakta kalan BİNLERCE blog var. Tiksin x2
-Okumak değil bakmak üzerine kurulu.
-Kişiselleştirilemiyor.
-İstatistiksel veri edinilemiyor.
-Her materyale timeline üzerinden ulaşıldığı için blogların kendi sayfalarına gidip bakmıyorsun, sadece feed'den okuyorsun. Bu da blog okumaktan alınan keyfi azaltıyor.
Blog; temasıyla, sağındaki solundaki eklentileriyle, bold yazılan italik yazılan yeri gelince rengarenk yazılan kelimeleriyle, headerıyla, playlistiyle bir çeşit deneyim ve her şeye timelinedan ulaşabildiğinde koca bir deneyimden mahrum kalıyorsun.
-YORUM YAPILAMIYOR. Evet, ciddiyim. Yazıyı okuyup altına 'çok güzel olmuş. bi de şu var böyle bik bik rerö rerö', 'aa hiç olmamış.', 'yeni yazı yaz len artık.', 'acıktın mı?' gibi şeyler yazamıyorsun.
-Kimseyi etiketlemek ya da aşağılamak istemiyorum ama kitlesinin büyük bir kısmını yazamadığı ve okumadığı halde blog sahibi olmak isteyen insanlar oluşturuyor.
Moda blogudur, dizi, oyuncu, müzisyen fan blogudur, çizim yapan da ya çizime ilgili birinin blogudur, sinema blogudur sürekli video paylaşıyordur, tamam anlarım ve desteklerim çünkü Tumblr altyapısı bunlar için Blogger'ınkinden daha uygun.  Ama bunların hiçbiri olmayan ve birbirinden alakasız bir sürü fotoğrafı rebloglayan binlerce insan var ve eğer sizin için blog okumak=yazı okumaksa yanlış yerdesiniz. Arada yazı ağırlıklı bloglar yok değil, ama mecra görsel ağırlıklı.
Ben de bunu şuna bağlıyorum ki Pinterest bu kadar kullanışlı bir arayüze ve feed'e sahip değil, bu yüzden Tumblr, Pinterest'in havalı ve popüler hali, photoblog.
-Kullanıcının bir gün içinde yükleyebileceği ses ve video, yayınlayabileceği ve rebloglayabileceği kayıt sayısı sınırlı. Aşmak mümkün değil.


Blogger'ın Artıları ve Eksileri
+Kişiselleştirmeye ve geliştirmeye daha açık.
+Yorum yapılabiliyor, bu yolla kanka olunabiliyor, yazarla okur arasında daha reel bir etkileşim sağlanıyor.
+Google Analytics sağ olsun çok detaylı istatistik tutuluyor. Okuyucunun nerden geldiği, hangi yazılara baktığı, blogda ne kadar kaldığı, nereye gittiği, hangi aramayla bloga düştüğü, hangi tarayıcıyı kullandığı, dünya üzerinde nerde olduğu ve ip adresi gibi bir sürü bilgiye ve grafiğe ulaşmak mümkün.
+Kullanıcı blogunu ve postunu daha özgür bir şekilde hazırlıyor ve değiştirebiliyor.

-Tumblr kadar kompakt değil.
-Tumblr'ın official app'i mevcut ve çok kullanışlı. Blogger'ın official app'i yok, 3. taraf geliştiricilerin hazırladıkları da çok dandik.
-Blogger popisi olmak zor.
-Ortam bir nebze daha resmi.
-Timeline ve temaların çoğu görsel ağırlıklı bir blog için uygun değil.



Kısaca özetlemek gerekirse:
el emeği göz nuru. made in ms paint.
ÖZET: Biri diğerini dövemiyor arkadaşlar.

Kapanış olarak; -bunu bilen ilkokullu değildir dememek nasıl zor- iPhone piyasaya yeni sürüldüğünde -android daha yokken- birtakım geeksel ortamlarda -forumdur blogdur- BlackBerry ile karşılaştırılıp hangisi daha iyi, kim kimi döver diye sayfalarca kritik yapılmıştı da bir sonuca varılamamıştı. -çünkü o zamanlar blackberry sistem güncellemesi yaparken çökmüyordu. ne günlerdi beyaa.-
Na bu Blogger vs Tumblr muhabbeti de böyle işin aslı. Karşılaştırmayı kısır döngüye çeviren şey birinin diğerinden daha iyi ya da daha kötü olması değil, esasen ikisinin de farklı kulvarlarda bir numara olması. İkisinden birini tercih edilen yapan tek kriter, kullanıcının bir blog sunucusundan ve bizzat blog mecrasından beklentisinin ne olduğu.

Bence herkesin hem blogspot üzerinde hem de tumblr üzerinde blogu olabilir, biri elmayken öbürü böğürtlen zira.

p.s. ekşi sözlük'e de bir bakayım dedim, iphone ve blackberry benzetmesinin yapılmışı varmış :'( -ne sevinmiştim oha orijinal tespit yaptım diye- slade junkie'ye hürmetler.

özlemişim.

Sevgilim okurum. Canımsın ya. Blogger'ı çok seviyorum. Blogger iyi ki var. Blogger can. Blogger'ı yerim.

Evet, evet, doğru tahmin; tumblr'a baktım... Nepçim bir yer orası öyle yaa. Üç beş tane gif yapan caps yapan eleman var herkes onlardan reblogluyor, her yerde aynı şey. Bir de sayfaya girer girmez çalmaya başlayan ve nereden susturacağını bilemediğin müzikler filan. -yerimde sıçradım birkaç defa. anam.-

Ve en tuhafı, YAZI YAZAN YOK. HİÇ YOK. -öyle iki cümlelik postları saymıyorum.-

Korkum geçtiğinde ve biraz daha sakinleştiğimde içimdeki blogger sevgisini anlatan, tumblr'ın karanlık dünyasına ışık tutan bir yazı yazacağımdır. Ama gitmeden önce söylemeliyim ki, CANIMSIN BLOGGER.