İstiyorum, İstiyorum, İstiyorum! Pek bi Filozofum, Biliyorum!

Ben David Yates'le tanışmak, Warner Bros'la çalışmak, Harry Potter film setine gitmek istiyorum. Gerçekten tanımlanamaz bir şiddetle istiyorum. Öyle böyle değil, harbiden, hastalık dereceesinde istiyorum. Bir iki haftada bir rüyamda görecek derecede istiyorum. Çok ütopik olabilir ama zaten herkesin bir ütopyası yok mudur şu dünyada? Bence kendisi bilmese (veya bilmek istemese de) mutlaka vardır. Bu teze nasıl ulaştığımı açıklayayım, ama uyarıyorum dear okuyucu, biraz dolaylı ve uzun:
Descartes der ki, "Cogito ergo sum." Yani, "Düşünüyorum, o halde varım." Eğer kendi varlığınızı kabul ediyosanız mutlaka herhangi bir şeyi düşünüyorsunuz. (Valla ben Descartes'in yalancısıyım.) Ve düşünce göle düşen damla gibidir, yayılır. Yayıldıkça beraberinde başkalarını getirir. Böylece bu düşünce silsilesi sürer gider. Bu kadar çok düşünce de birtakım hayaller kaçınılmazdır. Hele ki bazı yaşlarda insan sırf hayalleriyle vardır. Çok uçtuğumu düşünebilirsiniz ama bir tezim daha var, her düşünce aslında düştür, hayaldir! Evet, dilimizdeki bu benzerlik hipotezime önayak oldu: DÜŞ-ÜN-CE. Kıcasacası düş ve düşünce kardeştir.
Özetle, varsınız ve düşünürsünüz. Düşündükçe düşünür, düşler kurarsınız. Ve her düş başkasını, her düşünce başkasını çağırdığı için kucağınızda sürüyle hayal olur. Bu kadar hayalle de kendi ütopyanızı bilerek veya bilmeden kurmak o kadar da zor değildir.
Yani demeye çalıştığım (ama büyük ihtimalle başarılı olamadığım) şu: Yukarıda saydıklarımı (David Yates'le tanışmak(1), Warner Bros ile çalışmak(2), Harry Potter film setine gitmek(3)) gerçekten istiyorum ve yine yukarıda saydığım neticelerden dolayı (kusura bakmayın, hepsini tekrar özet geçemeyeceğim :P) bunu garipseyenleri garipsiyorum.
Ayrıca çok çok yakın arkadaş(larım)ın da bildiği gibi, bunları gerçekleştirmek için epeyce çalışıyorum. İdealim yönetmen olmak, ve biliyorum ki olacağım, bu hayallerimi 3,1,2 sırasıyla gerçekleştireceğim. Derler ki, her şey inanmakla başlar. Bazıları çok yüksekten uçtuğumu söylüyorlar, bu kadar emin ve büyük konuşmak riskliymiş! Buradan onlara sesleniyorum, aslında hepimiz her an risk altındayız. Hayat risk almaktır, ben bu yazıyı yazarken risk alırım, düşük (çok çok düşük) de olsa parmağımı incitme ihtimalim var. Hepimiz su içerken risk alıyoruz (düşük de olsa bir ihtimal), tam su içerken içeri biri 'selaaam!' diye girebilir ve o şaşkınlıkla boğulabiliriz! Hepimiz solunum yaparken risk alıyoruz(ufacık bir ihtimalle), ya biri soluduğumuz havaya kokusuz ve zehirli bir gaz karıştırdıysa! Seçenekler inanılamayacak kadar çoğaltılabilir.
Yani lafı dolandıra dolandıra diyorum ki, ben bu konularda çok fena hırslıyımdır, yaparım.(yanlış anlaşılmasın, hırslıyım ama tebrik etmesini de bilirim.) Ve canımın istediği kadar risk alırım! Büyük adımlar atmaktan korkmayın, minik adımlarla uçurumu geçemezsiniz!
Son olarak, David Yates ve Warner Bros; bekleyin beni, geleceğim! Ve Harry Potter seti! Sen ruhumun bir parçasısın, senden hiç ayrılmadım, bu yüzden sana geleceğim demiyorum, fiziki bakımdan senin yanında olmama az kaldı diyorum!
Wait for me, Hollywood! A day, I'll come (back) to you!

6 yorum:

Adsız dedi ki...

sette ne bulmayı düşlüyorsun. orada olduğunda sende yarattığı anlık hissin, rüyalarına sokmayı başardıkların kadar tatmin edici olmayacağına eminim, bu hissi defalarca tatmış biri olarak^^

Geveze dedi ki...

nasıl desem, o set benim için bir nirvana... orada ne bulacağımdan çok orada bulunmak istiyorum... biliyorum, rüyalarım sihir kokuyor, orası ise dekor... ama benim için bir metamorfoz, bir zirve...
küçüklüğümde kendi kendimi nasıl zehirledim, nasıl bu kadar tatmin ettim bilmiyorum, ama o setin gözümde çok büyük bir değeri var... belki gittiğimde hepsi yerle bir olacak, bu mudur, diyeceğim.. ama bazen olur ya, yaranın kanaması ve dalga dalga acıması zevk verir insana, öyle bir durum... şimdiye kadar ancak bu kadarını aydınlatabildim bu yanımın, daha gerisinde ne var bilemiyorum :))

bu arada 'bu hissi defalarca tatmış biri olarak'? bloguma tekrar dönerseniz cevabını almak beni mutlu eder...

yorumunuz için teşekkürler...

Adsız dedi ki...

Muhtemelen heyecan vermiştir bu cümle okuyunca. Sanırım anlayabilirim bu hissi de.

'bu hissi defalarca tatmış biri olarak?'
aslinda cevabim basit, ne anlasiliyorsa o. doğru şeyi anladin evet, defalarca en üsttekini isteyip, avcuma aldığımda 'wtf! lanet şeyin hepsi bu mu?' demiş biri olarak.. ve evet yine doğru anladin oradaki bir sürtükle günlerimin bir kısmını paylaşmak zorunda kalmış olabilirim^^

Geveze dedi ki...

heyecan vermek mi? lütfen gerçekçi olalım, nefesim kesildi diyebilirim... her perde arkası ziyaretim (oyuncular aynı olsalar bile) apayrı bir heyecan dalgasıdır, her yeni yorum, her kitap, her film, her düşünce, kısacası yeni olan her şey heyecanlandırıyor beni...

ve bence, önemli olan büyüklüğü değil avucunuzdakinin, önemi olan onun o an avucunuzda olması... değerini bildiğinizi düşünüyorum, zira o anı yaşmak için pek çok şeyi feda edebilecek onlarca, belki yüzlerce insan vardır dünyada...
avucunuzu sımsıkı kapatım derim bir ukala tavsiyesi olarak, içeri giren çıkamasın, yeteneğiniz ve hazinesi sizde kalsın ;))

isminizi bilmek beni bu belirsizlile karışık heyecanın yarattığı gerginlikten kurtarabilir, yorum ya da mail olarak... ama abarttığımı düşünüyorsanız cevapsız bırakmakta özgürsünüz...
tekrar teşekkürler her iki yorum için...
(ama teenage vırvırları kokan bir bloga harry potter setinde bulunmuş ve türkçe bilen bir kişinin düşmesi de azımsanamaz bence :)))

yok dedi ki...

ben!

Geveze dedi ki...

dumurun sessiz çığlığı....