Türkiye'den Kaçıp Gidesim Var!

Evet, kaçıp gidesim var! Nereye mi? Güzel soru. Niye mi? Basit.
Çünkü, bu ülke absürt durumlarıyla her ne kadar matrak olsa da bazen insanı çıldırtıyor. Malumunuz, yerel seçimler yaklaşıyor ve burada da seçim kampanyaları son sürat!
Az önceki yazımı yazmış, yayınlamışım, üstüne matematik ödevimi yapacağım. (Matematikle de aramız pek hoştur(!) söylemesi ayıp) Tam güç bela konsantre olmuşum, yakında gitmeyi planladığım filmleri, tiyatroları, almak istediğim albümleri, okuyacağım kitapları vs. kafamdan atmışım, bir ses duydum. İlk başta hayal ediyorum sandım ama gerçekmiş:
'Dırırım dım dım! Aydın Belediye Başkan adayı ..X..! Her şey Aydın için, daha iyi bir gelecek için! Dırırım dım dım!'
Ajdar'ın Çikita Muz'u bile daha ritmik, daha senfoniktir bu saçma seçim şarkısından. Bir de kırocanlar sokağın başında bu sanat eseri(!)yle dakikalarca beklediler, bizim apartmanımız da sokağın hemen başında olduğundan stereo müzik keyfi yaşadık.
Böyle bir atmosferde insan en sevdiği dersin ödevini bile yapamaz, ben en uyuz olduğum dersle uğraşıyorum! Şaka gibi!
Ama işkence burada da bitmiyor. Şu seçim otobüsü gittikten ve ben tekrar konsantre olduktan sonra telefon çaldı. Annem balkonda anneannem de mutfakta olduğundan mecburen ben baktım.
Aman Tanrım! Yine o kıro müzik! Bir an için arkadaşlarımdan biri seçim otobüsünün çok yakınından beni arıyor, sanat kazasından dolayı felç filan oldu da yardım istiyor diye düşünmüştüm ki Belediye Başkan Adayımız'ın güzide(!) sesi ile burun buruna geldik. Kendimi toparlayıp çemkirmeye başlayamadan otobiyografisini ve vaadlerini sıraladı. Ben de 'Bu kadar tanıtımdan sonra bizim evden size oy çıkmaz, başka ailelere komplo düzenleyin!' diyerek çat diye telefonu kapattım. Biliyorum, adam beni duymadı, ses banttan geliyordu, ama olsun! Önemli olan benim rahatlamamdı.
İşkencenin burada bittiğini sanıyorsan okurcuğum, yanılıyorsun! Ben bu agresiflikle ne çalışırsam çalışayım anlamayacağım için bari gazete okuyayım dedim. Hay dememiş olsaydım! Gazetenin üstünde elinin ayarı olmayan veya gözü 200-250 derece hipermetrop olan bir arkadaşın eseri, bir başka Belediye Başkanı Adayı'nı tanıtan broşürlerden onlarcası saçılmış vaziyetteydi.
Ve ben yetenekli insan onlardan birinin üstüne basıp düştüm! Gayet trajikomik bir olay, farkındayım. Yine farkındayım ki, böyle sinir bozucu raslantılar ya benim hayatımda ya da romanlarda olur!
Buradan Belediye Başkanı adaylarına sesleniyorum: İstediğiniz kadar takla atın, bizim evden bu kadar reklamcı adaylara oy çıkarttırmayacağım!
Şimdi, ilk soruya cevap vereyim: Ya seçim kampanyalarının sanal alem veya televizyon, gazete üzerinden yapıldığı adam gibi bir ülkeye gideceğim, ya da okyanusun ortasında, ılıman iklimli, yerel seçime ihtiyaç duymayan, tek başına hükumetiyle mutlu bir ada ülkesine gideceğim!
O da olmadı, odama ses yalıtımı yaptıracağım ve seçimler yapılıp, oylar sayılıp kutlama bitene kadar Rapunzel gibi hapis hayatı yaşayacağım! Yoksa blogumun adını 'Psikopatın Dünyası', 'Şizofrenin Günlüğü', 'Akıl Eksiklikleri' gibi radikal isimlerle değiştirmek zorunda kalacağım!

3 yorum:

Moonish (moonsun) dedi ki...

Allah sana sabir versin :(( Ne cambazliklar yapiyorlar oy kapabilmek icin bu muzikle olacak is degil, is icraata gelince fiss :(( Sana sabirlar diliyorum bu secim doneminde Gevezecim :)

Geveze dedi ki...

saol canım gerçekten ihtiyacım var :)) hatırlıyorum, biz ankara'dayken de seçim zamanları böyle olurdu, reklamlar reklamlar reklamlar...
sonuçta muhit yine aynı. reklamlara saçılan paraları barınaklara verselerdi belki de dilimiz 'Sokak Kedisi/Köpeği' gibi bir tamlamadan yoksun olurdu..

{ Dishy Fashion } dedi ki...

gel buraya gel ama öslersin ben çoh öslüyorum mesela.