Yok artık... Anneannem artık benim şaşırma sınırlarımı zorluyor...
Gazete okurken 'Bunu mürakkeple mi lazerli şeyle mi basmışlardır?' dedi... İnanamıyorum, kadın lazerjeti'i biliyor ya! Yok yok, köy köşelerinde harcanmış valla.
Zaten kendi de söylüyor bunu... Eğer okusaymış Yamaha bile olurmuş... Yamaha kim demeyin sakın, ben dedim ve cevabımı aldım! Amerika başbakanı, kara çocuk! Obama değil ama, Yamaha! Yanlış telaffuz ediyoruz biz, o doğrusunu söylüyor aslında :))
Zamanında Kızılçullu Yüksekokulu'na gitseymiş öğretmen olacakmış. Ama ailesi izin vermemiş. Sonra altı aylık ebelik kursu açılmış, ona da gidememiş, çok kapris yapmış :)) Bence ikisi de iyi olmuş, çünkü anneannemin öğretmen olduğu bir okuldan mezun olan çocukcağızlar ya Monk gibi obsesif ya da içedönük, Willy Wonka gibi nevrotik, ya da ezik büzük, uslulukla saflık arasındaki çizgiyi hiçe saymış veletler olurlardı. Zira anneannem 14 yıldır benim, nice nice yıldır annem ve dayımın kişisel temizliğini sağlamayı görev bilmiş, zorla tırnaklarımızı kestirmiş, (tırnakların ucundaki beyazlığa alerjisi var, o bölümü yok etmeye çalışıyor... Gömgök dırnaklar temiz olmazmış... Küçüklüğümde anneme kestirirdim tırnaklarımı hep... Çünkü anneannem kesince bir daha uzamayacaklarından korkardım :))) saçlarımıza kafayı takmış, dişlerimizi fırçalatmıştır. Neyse ki sorunlu birey sayısı üç, bir okul dolusu değil.
Eğer ebe olsaydı durum daha vahimdi. Düşünün bir, sabahın köründe sağlık ocağına gelip her yeri silen, temizleyen paklayan, dolabını sallama çaylarla, temizlik zerzevatı ve şiş, yün ile dolduran, doğurttuğu çocuklara 'Ağlama!' diye pat diye geçiren bir ebenin topluma olan katkısını... Bir defa doğar doğmaz bu alem kadını gören çocukların hali nice olurdu? Şahsen ben bu deneyimi yaşamış tek insanoğluyum,(tavukların, ineklerin doğumunu gözlemişliği vardır anneannemin :))) içsel çelişkim ortada :))
Ayrıca benim saçlarımla aralarında ciddi bir husumet var... Daha önce söylediğim gibi, saçlarım haddinden fazla gür, normal bir insanın 3-5 katı filan olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Dr. Octopus'un kolları gibi, kıvır-mania. Haliyle yaklaşık yarım saatte yıkanıyor, yaklaşık 20 dakikada güç bela taranıyor (kaç tane Avon advance technique paralandı bu yolda...) ve saatler sonra ancak kuruyor. Bu sebeple bir tezi var, kestirirsem rahat edermişim, bukleleri (kolları) hafiflermiş, ara makasıyla aldırmalıymışım. (evet, ara makasından da haberdarız) Defalarca anlattım kendisine, ara makası bu kadar kıvırcık saçlar için değil diye... Papaz gibi oluyorlar sonra. Ve ne kadar kısalırsa bukleler (kollar) o kadar kıvrılmaya meyilli oluyor, taranması güçleşiyor. Kendileri ben küçücüüükken bir dondurmayla kandırıp kıııpkısa kestirmişlerdir, uzayana kadar annemle benim imanım gevremiştir. Kendisi saçlarıma elini sürmemiştir, o tarayınca canım yanıyormuş da...
Ayrıca ben, ona verilmiş tatlı belaymışım... Beni seviyormuş ama huylarımı hiç hazzetmiyormuş... Mahallede görüp de kınadığı serseri çocuklardanmışım, derli toplu olmayı bilmiyormuşum, her yeri dağıtıyormuşum, sessiz sakin duramıyormuşum, çen çen konuşuyormuşum, usul adab bilmiyormuşum, işime gelince kibar olmayı pek biliyormuşum, ayıya dayı demeyi hiiç bilmiyormuşum, her doğruyu her zaman pat diye söyleyip başıma çorap örüyormuşum, bu kadar umursamaz olursam evde kalırmışım, (daha 14 yaşındayım, kadın neleri düşünüyor... püffff....) resim yapmaya ayırdığım vakti derslerime ayırsaymışım alim olurmuşum, kamerayla bakmaya ayırdığım vakti resme ayırsaymışım da Picasso olurmuşum... (Picasso, evet, biliyor... Kübizm akımının öncüsü... Ama kübizm ne, onu bilmiyor işte...) Anneme hiç yardım etmiyormuşum, hep sağa sola laf atıyormuşum...
Bir de köy maceralarımız var ki sormayın gitsin... Kendisi Foça'nın Kocamehmetler köyünde doğmuş ama annesi Aliağa, Samurlu'danmış... Kocamehmetler köyünün dağılmasına karşın(bunun da bir öyküsü var, bir ara yazarım) Samurlu hâlâ ayakta. Her yaz ite kaka gidiyoruz oraya, isimlerini bile bilmediğim yakın akrabalarımızın pörsümüş ellerini öpüyorum, (bir akrabanın kim olduğunu sorduğumda aynen şöyle demişti: 'Aaa! Nasıl tanımazsın, can akrabamız, has akrabamız o! Hani dedenin (anneannemin babasına da dede diyorum) amcaoğlu vardı ya, onun kızının kızının oğlu var ya, X dayı, onun eniştesi işte...) 'Evlatlar nasıl, tayfa nasıl?' muhabbetlerine katlanıyorum, sakızımı balon yapmıyorum, kulağıma o kulak içi şeysini takmıyorum... (kulak içi kulaklık demek istiyor) Bunu saatlerce her akrabanın evinde tekrarlıyorum... Küçükken bu akraba ziyaretleri esnasında pek çok skandala neden olmuşumdur... Keçileri olan bir akrabanın evine girmemiş('Tekboynuzlu atları mutasyon geçirmiiiş!!!'), koyun yoğurdu ikram eden bir akrabaya 'Bu yoğurt sizin gibi kokuyor!' demiş, 50nin üstündeki bir akrabaya 'Aaa! Sizin bilgisayarınız yok mu?' demişimdir ve daha nice nice nice... Tabii her seferinde tonlarca azar işitmişimdir, kahkahalar eşliğinde...
Bir de anneannemin pek sevmediği, dürüst olalım, kıl olduğu bir komşu beni zorla öpmeye çalışınca karnına sağ kroşemi şaaak diye oturmuştum da... Eve dönerken bana en sevdiğim dondurmadan almıştı :))
Her beyaz oje sürdüğümde ellerime bakıp 'yoğurtlu patlıcan'a benzediğimi söylese de seviyorum keratayı bea...
Basketbol maçlarımdan birinde de amigoluk yapmıştı, ne kadar eğlendik anlatamam! Bana bissürü masal anlatırdı, uyumam veya yemek yemem şartıyla. Bu iki konuda da problemleri olan bir sümüklüydüm de :))
Saflığından ya da temiz kalpliliğinden herkesin işine koşar, onun bir işi olunca kabak gibi kalakalır... Ama onun deyimiyle 'Hıyarım diyene bir avuç tuzla koşmaktan' da geri kalmaz...
Bana düşük not veren öğretmene kaç defa beraber sövdük, sayamam valla... Gerçi o genelde epeyce sansüre uğratarak söver ama... :))
Elinden her iş gelir, bağrış çığrış da olsa bissüssü ödev yaptık beraber :)) Çok iyi hamur oynar, bez bebek diker, lego, mikado, monopoly, tavla, pişti, milyoner, scrabble uzmanlık alanlarındandır. Huysuz da olsa başıma gelen en tatlı insandır kendileri, aynı zamanda kankardeşimdir... İyi ki vardır...
3 yorum:
ya hastasıyım senin anneannenin. "gevezenin annanesi fun club" kuracagm yakında sanirim.
allah uzun ömür versin, tatlı belana. benden çok çok selam söyle. yamahası geldi bütün ülke trafiğini felç etti ama, yamaha ya artık, adam gözüme sevimli görünecek sayesinde:P
bir dahaki maça haber ver amigoluk yapalım beraber, çıkışta ben karsi takimin taraftarını yolarken, anneannen de yün yumakları fırlatır :D
onun da sana çok çok selamı var, dün bütüüün gün Yamaha'sını izledi, 'ooouu, kara çocuuk!' diye de karşıdan karşıya sevdi :)) diyo ki, eğer Yamaha'sını şu uçan ambulanslarla taşısalarmış trafiğe hiiç bişey olmazmış ama nerdeymiş bizim millette o akıl, herkes trafikte takılı kalmış...
bu arada fun club olayını sevmiş ama özel hayatı deşifre olurmuş... töbe töbe yani :))
bir dahaki maça bekliyorum o zaman :))
heheeh, deşifre etmeyelim o zaman, ozel hayata saygı gösterelim. kamera arkası da yakışıyor ona
bu arada ikinize de küçük bir sürprizim var :D hihihi :)
Yorum Gönder