Kıtipiyoz Hatunun Mutsuzluk Krizi

Blogunu valhallaya göndermiş şeker insan -nedennn diye sorup sorup ağlıyorum.- Uykucu'm beni milattan önce mimlemişti. Ama yazmaya bir türlü fırsatım olmadı aziz okurlarım.
Konu şu, üzgünken ne yaparım?

Mıymıntılıkta sınır tanımadığımdan mütevellit, ben sık sık üzülürüm. Film izler üzülürüm, kitap okur üzülürüm, yağmur yağar üzülürüm, güneş açar üzülürüm. Genel itibariyle bir süre sessiz bir ortamda kalıp kendi kendime sorular sormam, üzülmem için gereken eser miktarda efordur. -sorular sorular ne gibi sorular: teoman müziği neden bıraktı? matematikten kaç alırım ki? genç adama niye öyle dedim ki? genç adam bana niye öyle dedi ki? haftasonuna kaç gün var? teoman müziği neden bıraktı? neden bu kadar salağım ki ben? dersin bitmesine kaç dakika var? çok sağlıklı beslensem 200 yıl yaşar mıyım? dali hakiyi sever miydi? teoman müziği neden bıraktı? bugün uyuyabilecek miyim? niye nefret etmeye bu kadar meyilliyim? yaşlanınca huzurlu olabilir miyim? teoman müziği neden bıraktı? sinema okuyabilir miyim? on yıl sonra ne yapıyor olacağım? benden ne olur ki? izlanda'ya gidebilecek miyim? bu kısa çizgi arası ne zaman bitecek?- Fark edilebileceği üzere mutsuzluk krizlerimin genel sebebi ergenlikten başka bir şey değil efendim. Ama arada gerçekten üzülmeye değer bir şey de oluyor hani. -sevdiğim biri ölüyor ya da embesil herifin teki kedi yavrusunun boynuna kırık camdan bir halka geçiriyor vesaire.- O zaman da üzülmek yerine sinirlenerek farkımı yine ortaya koyuyorum. -manyak gibi bağırıyorum. manyak gibi.- Ergenliğin de bir raconu, bir adabı var üzerinize afiyet. Hani kolay sanıyorsanız bu işi, bilin ki değil. Ben senelerimi verdim mesela, uzunca bir süre bu alandaki tecrübemi konuşturmayı planlıyorum; 30larıma kadar filan.


Ne diyorduk nereye geldik azizim. İşte böyle zamanlarda ben ne yapıyorum, hayvani uzunluktaki girizgahın ardından bunu irdeleyeceğiz. -irdelemek en tiksindiğim eylem. geçen seneki dil anlatım, bu seneki edebiyat öğretmenime sıpeyşıl tenks. ama insanın diline yapıştı mı da kurtulmak zor. annah.-

Ben üzgünkeeen, -böyle bir satır yapmalıydım ki ana-akım-gazete-köşe-yazısı mizansenini yaratabileyim.-

**Müzik dinliyorum. -ergenliğin hakkını verdiğim yerler.-
Mesela Teoman'ın Dursun Dünya'sı, Mika'nın We are Golden'ı ve We are Young'ı, Charlotte Gainsbourg'un Tel Que Tu Es'si ve Heaven Can Wait'i, Sigur Ros'un her şeyi bende başı gözü dağıtma etkisi yapıyor. Hönkürüyorum, o derece. Ağlayıp rahatlıyorum.
Kulaklıklarımı takıp oda yabanisi ya da pencere kenarı sinsisi oluyorum. Oh.

**Pilgrim filmlerimden birini izliyorum.
Pilgrim filmlerini nasıl açıklarım bilmiyorum. Tam bir tanımını şu an yapamam, biraz kafa yormam lazım. -en sevdiğim filmler gibi, ama değil. a clockwork orange en sevdiğim filmler listesine kafadan girer, ama bir pilgrim filmi değil. izlemekten bıkmadığım filmler gibi, ama değil. SW ya da LOTR izlemelere doyamam, random bir zamanda random bir SW ya da LOTR filmi izlemeye asla hayır demem, ama pilgrim filmleri için bu koşul geçerli değil. onların özel zamanları var.-
İsmini açarsam anlatmaya bir adım daha yaklaşırım sanıyorum, pilgrim malumunuz üzere hacı, seyyah, yolcu ya da ziyaretçi demek. -sesli sözlük terk.- Yani bu filmleri ziyaret ediyorum diyebiliriz. Evet, bu oldu. Zaman zaman bazı filmleri ziyaret etmek bana iyi geliyor, bu filmlere de Pilgrim Filmleri diyorum.

**Yazıyorum. Daktilo sesinden daha muhteşem bir antidepresan yok çünkü.
Genelde yazdıklarım bir naneye benzemediği için yırtıp atıyorum, çünkü beni rahatlatan bir şeyler üretmek değil; yazma eyleminin bizzat kendisi.

**Sevdiğim resimlere bakıyorum. Bu inanılmaz iyi geliyor, çok deli kafa dağıtıyor. Dali'ciğimi de bu konuda tek geçerim. Börliğn'deyken sergisine gidip sulu gözlerle çıkmıştım. -burada tatilimin havasını atıyorum efendim.- Ha işte o serginin hediyelik ıvır zıvır bölümünde seçme eserlerinden oluşan bir albüm vardı. O hayatımın albümü şu sıralar. Bakıp bakıp dağılıyorum. Resim izlemek çok başka bir haz yahu.

**Harita inceliyorum. İzlanda'nın belli başlı akarsularını ezbere sayarım size, öyle diyeyim.
Resim izlemek gibi, harita incelemek de çok acayip kafa dağıtıyor. -şimdi arka arkaya sıralayınca fark ettim de ben üzgünken bildiğin sapıtıyormuşum ha.-

**Çikolata yiyorum.

**Sevdiğim insanlarla konuşuyorum. Mesela Macaron'um bu listenin tepesinde. Ne zaman konuşsak kahkahadan nefesim kesiliyor. Hatun iyi geliyor bana, net.

**Çiziyorum. Genelde doodle ayarında ya da pixel art kıvamında oluyorlar ama eheh. -büyüyünce picasso olucam. yek yeaa frida olucam ben. off çok seviyorum kadını yaa. ÇOK.-

**Suya dokunuyorum. Çocuk gibi oynuyorum-bardaktan bardağa transfer etmek, masanın üzerine tuhaf şekilli damlacıklar çizmeye çalışmak gibi.-, ya da üstümü ıslatıyorum-ıslak t-shirt giymişliğim çoktur.- En olmadı küveti doldurup içinde Buddha gibi oturuyorum bir süre.

**Düşünüyorum. Üzgün ve mazoşistken kendime yaptığım en acımasızca şey bu. Deli gibi düşünüyorum, halının altına attığım her korkumu ve kaygımı kanatana kadar düşünüyorum.
Bunu yapacak kadar kafam bozuksa üç dört gün ruh gibi dolanıyorum, bağıra bağıra itiraz edip çevremdekilere huysuzluklarımdan bir demet sunuyorum.
Yukarıdaki bütün alternatifler yolun buraya çıkmaması için icat edilmiş şeyler.

Evet okurlarım canlarım, bir hönkürüşümün daha sonuna geldik. Mim yazmaya bayıldığımı söyleyip yapımda ve yayında emeği geçen arkadaşlarıma teşekkür ederken sizi de yanacıklarınızdan öperim. Kendinize çok iyi bakın, inanılmaz iyi bakın.
Şimdi Mika'dan bana gelsin taam mıa.


2 yorum:

Meltem Kutlu dedi ki...

macaronun seni yer, net. izlandanin akarsularini sayarim kisminda kahkaha attim, komsularimiz senden sikayetci gevezecim. THE ORIGIN IS YOUU!!

Geveze dedi ki...

allaaam yisin beni macaronum, ısırsın beni *-*
komşulara hürmetler ^.^
ayyy utandım :)) kızardım hatta :))