Mia Magnifica Presenza, Arrivederci!

Son on gündür yanımda bağıra bağıra İtalyanca konuşulmasına doyamadım, dün akşam annemle gidip Magnifica Presenza'yı izledim efendim.
Bu arada çok basit İtalyanca cümleleri anlayabildiğimi de ilan etmekten gurur duyuyorum. -tam bir 'anlıyorum ama konuşamıyorum' oldum. allora diyorum cevaben.- -ciccio 1'e de selamımı çakarım, çocuk on gün boyunca allora diye diye beynime kazıdı zira.-

Herneyse, kısa çizgi arası kaosundan önceki konumuza dönersek, Ferzan'cığım yine güzel eylemiş.
Film bir 'ev bakma' ile başlıyor ki şu hayatta en sevdiğim şeyler listesinde hipster'ların hemen arkasından 5 numarada yer alır malum seremoni. -seranomi diyerek de morfofobik bir sarışını anmak geldi içimden.-
Neden diyecek olursanız, -demeseniz bile paragrafın akışı gereği demiş gibi yapıyorsunuz dear okurlarım- eşyasız evler hayal kurmak için koca koca alanlar demektir. Sizden önce eve bakanları hayal edersiniz, şu pencerenin önünde gülümsediklerine dair bahse girersiniz. Eski sahipleri düşünür, tam buraya bir televizyon izleme koltuğuyla tonton bir dedecik kondurursunuz. -fesat seni. onca zamandan sonra bile dedecik deyince bıyık altından gülüyorsun ha. ayıp. şurda tumblr kızıcılık oynatmadın iki dakika, hemen boz atmosferi.- Sonra sizin olduğunu hayal edersiniz, en sevdiğinizle çekirdek çitleyip Juno izlediğiniz köşecik belirir salonun orta yerinde. Vesaire vesaire.
İşte bu süpersonik girişle olaya hemen dahil oldum, eski evin damask desenli muhteşem duvar kağıtlarına dokundum, tozlu aynalara burnumu dayayıp gözlerimi kısarak baktım. Böyle başlayan bir film kötü olamaz bile demiş olabilirim.

İlk yarı müthiş bir tempoyla aktı. Müzikler, güzel oyunculuklar, minik minik alüzyonlar, travestiler. Aptal bir sırıtışla izliyorsunuz işte. Hani o ana karaktere sarılıp 'Oh, canııııım!' demek istediğiniz filmlerden.
İkinci yarı da tempolu başlasa da ortalara doğru bir parça sarkıyor. Sanki fazla olan bir şey var, makas atıvermek istiyorsun.

Ferzoşumun -samimiyiz imajı vermeye çalışıp tiki kız olmak. ibret için silmiyorum. ferzoşmuş. te allaam.- deyimiyle 'varlık'lar ve ana karakterimizin hayatına sızışları çok başarılı işlenmiş. Kurguda birkaç oyun yapılabilir miymiş, evet yapılabilirmiş. -atilla dorsay sanıyorum kendimi.- Filmin ambiyansı gereği birkaç sahne daha şöyle hoppidi müzikleri kaldırabilirmiş, ama Ferzancığımın dikkati başka yöne çekmemek adına böyle yaptığını düşünüyor ve takdir ediyorum.
Fatihciğimin (Akın) ve Ferzancığımın (Özpetek) bu Sezen Aksu sevdasını pek anlayabilmiş değilim, ama kadın hangi filme bir şeyler yapsa off kıskanmıyorum hayır, fazlasıyla güzel oluyor. Demem o ki Sezen'siz eksik kalırmış biraz.

Oyunculuklara gelince, Cem Yılmaz'ın olduğu her sahnede kıhı kıhı gülen embesil kalabalık sinirimi bozsa da, cast'ta yer alışı bir hoşluk olmuş. Yusuf Antep.
Başroldeki amcamız zaten Ferzancığımın kadrolu oyuncusu. -yine bu kadrolu oyuncu muhabbetinden dolayı gözlerim bir Serra Yılmaz aramadı değil.-
Tiyatro ekibine, kıyafetlerine, mimiklerine ba-yıl-dım. -atilla dorsay strikes again.-
Kuzen çok sağlamdı, onu da beğendim. Café'deki kikirdek kızları bile beğendim.

Sonuç olarak, 8/10. Gidin ve izleyin.


Hiç yorum yok: