Bir Zamanlar 86lık Ama Gururlu Bir Genç Vardı
Ama konu bu değil okurcum. Konu, bazı insanların üniversite okuyup, öğretmen olup, özel bir okulda hayvan maaşla çalışmasına rağmen ekşi ekşi, egoist egoist şeyler yapması. Hayır merak ediyorum, kim zorluyor bu insanları öğretmen olsunlar diye.
Öğretmen: (yazılı kağıtlarına bakıp yorum yapıyor, aklına gelince de notu söylüyor.) Geveze.. Hmmm.. 90. Yükseltmen gerek bunu.
Geveze: Niye ki? 100 üzerinden değerlendiriyorsunuz değil mi?
Ö: Evet.
G: 90 güzel not işte. Değil mi?
Ö: Benim yardımımla 90 oldu o not.
G: Eee. (şaşkınlık) Teşekkür ederim o zaman.
Ö: Güzel notmuş. Ben yuvarlamasam 90 olabilir miydi? 90lık öğrenci misin sen, hı? Bir de iyi diyor. Ekstra not verdim sana ben.
G: E iyi. Sağ olun, teşekkür ederim.
Ö: Teşekkür et tabii. Konuyu anlatmayabilirdim. Kazık sorular sorardım. Rüyanızda görürdünüz bu notları. Derste uyu uyu 90 al. 90lık öğrenci sanma kendini, değilsin çünkü.
G: Allaam ya. Bu kadar içinize oturduysa geri alın o zaman verdiğiniz notu. Siz de rahat edin ben de rahat edeyim.
Sonuç: Öğretmen kişisinin eklediği koskoca 4 puan geri alınır, cebine girer. Mutlu mesut yaşasın o koskocaman 4 puanla. İstemiyorum ben 90 filan. 86lık öğrenciyim ben.
Desperado (1995)
Rodriguez'i severim. Ama ilginç adamdır kendisi. Düşük bütçeyle, zorlu koşullarda serinin ilk filmi 'El Mariachi'yi çeker ve çok da nefis olur. Sonra sponsor neyin bulur ortaya Desperado çıkar.
Şöyle bir düşününce El Mariachi Desperado'yu döver. Ama Antonio Banderas, Salma Hayek ve muhteşem ötesi müzikler neyse ki kurtarıyor :))
Konusuna gelirsek; Antonio, El Mariachi rolünde ilk filmde öldürülen sevgilisinin intikamını almak için barlarda fellik fellik Bucho'yu arar. Gitar kutusunda sakladığı bin bir çeşit silahla bütün bar ahalisini süzgece çevirmektedir. Tabii Bucho'nun fedaileri de boş durmayıp Desperado'yu aramaktadır. Bu arada Desperado da Salma Hayek'in oynadığı Carolina ile tanışır.
Film IMDb'den 7.0 almış. Aslında güzel filmdi. Yani hayatınızın değişmesini umarak izlerseniz fiyasko tabii ama ben eğlendim. Çizgiroman okuyor gibi hissettim hatta.
Yalnız bu filme İspanyolca'yı yakıştırmıştım. Orijinal dili İngilizce olmalı tabii, ne de olsa işin içine Hollywood giriyor. Hıh. -ayıp sana Hollywood-
Boş zaman değerlendirmek, güzel ekşın sahneleri görmek ve güzel müzikler dinlemek için izlenilesi. Benden 8 alır. Antonio değil canııım, film :)) Ama kabul edelim, gitar elina çok yakışmış. Hele main theme çalarken barda adamın kafasına gitarın sapını geçiriyor ya. Ühhhüv.
İlk film El Mariachi, üçüncü film de Once Upon a Time in Mexico. Üçüncü film pek bir ticari göründü gözüme, ama Johnny Depp için izleyeceğim galiba.
Bu arada Desperado deyince benim aklıma gitar, silah, Meksika ve Eagles gelir. :)
Eagles - Desperado
Günün Ev Halkı Üzerindeki Yararları
İnanamayacaksın ama yaptığı ekmeğin kaabuğu dahi yumuşaktı. Isırınca dişlerim acımadı. Ve dahi aç da kalmadım. Tadı da iyiydi. Rüya gibi.
Bugün tarihe geçmeli bence:
'Geveze'nin Ananesinin Ekmek Yapmayı Öğrendiği Günün Bayramı'
Aramızda kalsın ama komşuya güne gittiği için ekmek fazlaca mayalanmış. Bu yüzden yenebilir yumuşaklıkta olsagerek. Ama biz bunu ananemin fırıncılıktaki ustalığına bağlıyor, günü düzenleyen teyzelere sevgilerimizi gönderiyoruz.
Mahalle günlerine sponsor bulalım, sevelim, sevdirelim, destekleyelim.
En Son Yürekler Ölür / Canan Tan
Canan Tan basit, sade yazar. Gerçekten basit ve sade.
Şimdiye kadar pek çok kitap yazmış, öyle dedi Google. Ben En Son Yürekler Ölür hariç Piraye'sini ve Eroinle Dans'ını okudum ve ne yalan söyleyeyim; üçünün de sonunu tahmin ettim.
Ve dahi En Son Yürekler Ölür'de kendi rekorumu kırdım. Kitabın arka kapağının üzerine bir 60-70 sayfa okuyunca yazdım senaryoyu :))
Yazarın tamamen popüler kültür ürünü olduğunu düşünüyorum. Hayır hayır, Twilight gibi değil. Sadece kitap okumak isteyen ama ne okuyacağını, neyle başlayacağını bilmeyen ya da okurken zorlanmak istemeyen kesime hitap ediyor. Ve hâlâ ayakta kaldığına göre bu kesim azımsanamayacak yer tutuyor.
Kitabın konusuna dönersek eğer;
Deniz ve Nehir'in -evet, kötü bir kelime oyunu- araba kazasıyla başlıyor ve uzun bir flashback'ten organ bağışına uzanıyor. -arka kapağa göre, organ nakli.-
Nehir bir reklamcı, Deniz ise zengin Sezen ailesinin biricik oğlu, holding yöneticisi. Bir reklam işinde tanışıyorlar ve olaylar gelişiyor.
Karakterlere dair gayet düz bir profil var gözümde. İnsan doğasının karmaşıklığıyla uzaktan yakından alakası olmadığını düşünüyorum. Hele Nehir, melek midir nedir!
--spoiler--
Nehir bitanecik Deniz'inin organlarını bağışlamaya nasıl o kadar kolay karar veriyor, şaştım kaldım.
--spoiler--
Organ bağışı konusunda ciddi anlamda sıkınıtılarımız var, kabul etmek gerekir.
Büyük bir ikilem konusu. Ben kendi organlarımı bağışlamak isterim, ama sevdiklerim söz konusu olunca -ki umarım olmaz- gayet dar görüşlü olabildiğimi görüyorum.
Kitapta Canan Tan bu konuya neden değindiğini de anlatıyor. Genelde filmlerde ve kitaplarda olayın fantastik boyutunun işlendiği, gerçeklere ışık tutulması gerektiğini söylüyor.
--spoiler--
Nehir'in kocasının kalbini taşıyan adamla evlenmesi fantastik değil.
--spoiler--
Bu yüzden de oturup bu kitabı yazdığını anlıyoruz. Sağ duyusunu gerçekten takdir ediyorum ama bu kitaba edebi yönden bakamıyorum.
Okudum, ellerine sağlık. Gayet rahat, iki denemenin üsüne hiç zorlanmadan yaklaşık bir buçuk saatte bitirdim. Sonunda sürprizle karşılaşıp yorulmadım, bitirip rahatladım. Puanlarsak da 5/10 diyebilirim. Yazarın sağduyusundan da 5,5 yapabilirim.
Falan Filan
Yine grip oldum ben, ona rağmen yattığım yerden dizi izliyorum. Ve dahi internetsiz bir evde bundan gayri tuvalete bile gidemeyeceğimi düşünüyorum.
Aslında bu noktaya gelmemde Perez Hilton'ın katkıları büyük. Dakika başı güncelleniyor be okurcan, Akademi Ödülleri'nin yaklaştığı şu günlerde her celebrity'nin hayatına burnumu sokmak istiyorum. Ne hakla diyorsun değil mi, ben de diyorum.
Ayrıca Nip\Tuck'tan sonra karar verdim, annemi kandırıp bir estetik cerrahın muaynehanesinde işe başlatıyorum. Ne ekşın öyle ya.
O değil de var yaaa, annem artık uzman oldu :)) Hatta mecburi hizmet kurasında Mardin bile çıktı. Öhm, sonra anlatırım ben.
Ayrıca animeler candır. Death Note izlemeye başladım bir arkadaş sayesinde; epey bir özenti konumundayım sanıyorum ama müthiş.
Bu arada yazacak çok şey var, yeni filmler filan. Kendine iyi bak okurum, birazdan döneceğim ben :Pp