İstiyorum, Öyleyse Benim!



  Benden başka kimsenin nedenini anlayamayacağı bir biçimde istiyorum şeyleri. Hayır hayır, öyle değil. Çok istiyorum, gerçekten istiyorum. Obsesyon gibi, sürekli kendini hatırlatan, kımıl kımıl bir diş ağrısı gibi.
   Nasılını ve niyesini düşünmüyorum, istiyorum işte. O kitabın sayfalarını koklamak istiyorum, o adamın ellerine dokunmak istiyorum, o ayakkabıları evime götürmek istiyorum, o şehirde nefes almak istiyorum, o anın fotoğrafını çekmek istiyorum, o heykele sarılmak, o resmi öpmek istiyorum. Onu istiyorum, ondan daha iyi olan bunu değil.

  Bazen, görmek istiyorum. Herhangi birinin en sevdiği kıyafetini, her gün yanında taşıdığı bastonunu, imza atarken kullandığı dolma kalemini, iç cebinde taşıdığı o muhteşem mekanik saatini, yastığını, piposunu, not defterini, sevdiği kadının gülümsemesini, işte son gününde giydiği gömleğini, bayramlık ayakkabılarını. Görmek istiyorum işte. Hem de çok istiyorum, hastayım, istiyorum.

  Bazen, sadece duymak istiyorum. Herhangi birinin hıçkırdığını duymak, veya güldüğünü. Bayıldığım kelimeleri söyleyişini duymak istiyorum, o çok sevdiğim şarkıyı mırıldanışını, kimseye söyleyemediği sırrını, sinirlendiğinde sessizce ettiği küfrünü, kıymetli kitabımdan bir paragraf okuşuyuşunu, o görmeyi çok istediğim saatinin tıknefes ritmini, uykusunda çıkardığı homurtuyu, olanca öfkesini boşaltışını, aldığı ilk nefesi, verdiği son nefesi, oraya koşarken çığlık atan ökçelerini, Rusalka'yı, Turandot'yu, barok notaları. Duymayı çok istiyorum, deliler gibi istiyorum. Başka hiçbir şeyi istemediğim kadar istiyorum. Mütemadiyen istiyorum, derinden bir yerden istiyorum.

  Bazen dokunmak istiyorum. Çimlere dokunmak, ne kadar yeşil olduklarını hissetmek istiyorum. Kadife duvarlara, pütürlü asfalta, hatta o kaygan kuşe kağıda, daktiloya, titreyen kemikli ellerine, solgun kediye, yağan yağmura, çok sıcak ütüye, broşunun iğnesine, piyanosunun tuşlarına, televizyon koltuğuna, kol düğmelerine, favorilerine, toprağa, iğrenç kırmızı otobüslere, herkesin dokunduğu yerlere, sivri köşelere, buz gibi mermere, ağacın gövdesine, solucana, cam parçasına, gözlüğüne, kahve bardağına dokunmak istiyorum. Şuna ait bir şeye değil işte, hayır yaa, ona. Tam da ona dokunmak istiyorum.

  Hissetmek istiyorum yahu, yaşadığımı. Hayatımın aptal bir okuldan ve birlik olmuş embesil kalabalığından ibaret olmadığını kendime ispat etmek için istiyorum. Ya da sadece istemiş olmak için. İstediğimi isteyemiyorum işte, bunu anlatmaya çalışıyorum ki sana.

  İstemenin ince ipleri dolanıyor kollarıma, çekiştirince de bir güzel kesiyor. İstiyorum ve hastayım. İstiyorum ve sahip olmalıyım.
  Ben, o çok isteyen, sadece ortalama bir insanım. Bu acayip koyuyor biliyor musun? Bayıldığım o özel insanlardan biri değilim. Üst insan filan, yok. Belki bunun hezimetiyle istiyorum, aç gibi istiyorum.
  Seni de çok istedim, olamadın gitti. Yoruldum ama, kusuruma bakma.
Bahaneyle Rachmaninoff dinledin ama.

2 yorum:

Mia Wallace dedi ki...

istediğimiz ve istediklerin hep olsa keşke canım

Geveze dedi ki...

keşke :/ yani hayat daha yaşanılabilir olamz mıydı? :)