Bir Geometri zırvalayışı sonrası tutarsız bir ruh haliyle İzmir'den bildiriyorum. Yooooaaargunum.
Hocanın dağıttığı fotokopiyi neredeyse ezberlemem ve sınavda fotokopiyle tamamen alakasız soru tiplerinin çıkması sonucu bir ihtimal 70 alacağım; hocam, sevgiler. Hayatımda hiç bu kadar rüsva bir not almamıştım; ananecim, hürmetler. -fonda da Teoman 'kadıın ağlaar, erkeek bakaar...' diye bağırmaktadır. kendimi kolera günlerinde aşk'taki zavallı florentino ariza gibi hissediyorum şu anda. kandırıldım yahu.-
Yeterince şikayet edip başını şişirdiğime göre dear okur, şimdi geçen hafta sınıfımızda yaşanan bir olayı anlatabilirim. Öncelikle belirtmeliyim ki, bu olaydan sonra sınıfımız meşhur oldu, olay sonrasında el çabukluğuyla çekilen video da facebook'ta dolaşmakta.
-Hangi sınıftansın?
-9xx. -sırıt.-
-Haa, o sınıf. -şaşır. küçümse ya da daha çok şaşır.-
Olayın kahramanları yazının devamında kendilerine mahlas bulacağım iki arkadaş ve bir masa. Bu arkadaşlardan biri okul ortalamasına göre biraz ufak tefek. -benimle kıyaslayınca değil tabii.- Diğeri de aksine devasa, enine boyuna; bir nev'i bodyguard. Hadi ucuz ironi yapayım, bu arkadaşa Minik diyeyim. Ötekine de sınıfta seslendiğim şekliyle Evkaf Memuru diyeyim. -çok feci ifşa ediyorum kendimi ya, öhm.-
Olay teneffüste geçiyor. Evkaf Memuru arkadaşımız öğretmen masasında kambur kambur oturmakta, sınıftakilerle geyik neyin yapmakta. Neşeli, mutlu filan. Ama o sırada kapıda bir rüzgâr esiyor, bir baykuş ötüyor ve Matrixvari havasıyla Minik içeri giriyor.
-'Aaa, ortam var burdaa!' diyor ve muhabbete dahil olmak amacıyla Memur'un yanına doğru seğirtiyor. Şöyle bi merhabalaşmadan sonra Memur'un hâlihazırda oturduğu öğretmen masasına yaslanıyor ve olaylar gelişiyor:
Önce kulakları sağır eden bir gümbürtü oluyor; etrafı toz duman kaplıyor. Dumanlar dağıldıktan sonra bir de bakıyoruz ki Minik ve Memur diz dize, öğretmen masasının legoyu andırır biçimde yere dağılmış parçaları üzerinde yeni gelin gibi süzünüyorlar. Önce sınıftakiler ve ben boş boş bakıyoruz, sonra manyak gibi gülmeye başlıyoruz. Bu arada da Red Kit hızında kamera çeken -kamera çekmek(f) : görüntü kaydetmek değil, kamerayı ortaya çıkarmak.- arkadaş olayları kaydediyor.
Minik telaşla ayağa kalkıyor, çevreye kızıyor, gülmemelerini söylüyor. Sonda da bağlantı yerlerinden ayrılmış masanın parçalarına bakarak acele ve panikle, bizi sandalyelerden düşmeye, anıra anıra gülmeye gark eden cümleyi kuruyor:
-"Birleştirmemiz lazım bunları, toplayalım bunları!"
Evet, evet; Minik, sadece yaslanarak öğretmen masasını parçalara ayırıyor, Memur'un bileğini incitmesine sebebiyet veriyor ve üstüne üstlük Türkiye güzeli seçilen kütle 27, iq 17 kızları gibi 'inanırsak olur bencağ!' diyor.
Yahu yazarken bile gülüyorum, 'Birleştirmemiz lazım bunları!' nedir? Peligomla yapışabilir mi o parçalar ey Minik?
-burada gözümün önüne Minik'in yerde otururkenki 'ama gururlu, ama mağrur' hali geldi; ara verdim, gittim bi su içtim geldim.-
Sonra ben nefes almak için sınıftan çıktım, zira o kadar gülmüştüm ki fena olmuştum. Geri döndüğümde de parçaları toparlayıp duvara dayamışlar, Geç Dönem Stonehenge'i kurmuşlardı. Ona bakarak da ayrı bi sırıttım.
Şimdi dilerseniz olayları bir de sınıf öğretmenine durumu açıklayan Minik'in ağzından dinleyelim: -trt'deymişsiniz gibi gibi duru bir Türkçe-
-"Yani öğretmenim, ben sınıfa geldiğimde Memur arkadaşımız masanın üzerine oturmuştu, ben de onu uyardım; gel dedim, arkadaşım dedim, oturma oraya dedim. Kaldırmak için Memur arkadaşımı çekerken de masa dağılıverdi."
Bu savunmadan sonra aklıma geçen sene dershanede arka arkaya iki katın merdivenlerinden uçuşum geldi. Ohş, çok komikti. Neyse, konu bu değil tabii ki.
Bir dahaki sefere de size Geveze'nin Top 20 Dallamalıklar Listesi'ne 7 numaradan hızlı bir giriş yapan bir macerayı anlatıciim. Unutmazsam koridorda bir vatandaşı çevirip sorguya çekmek suretiyle nasıl kaçırttığımı da anlatırım :P
Bu arada git gide kendimi ele veriyorum, sınıfta ve çevrede blog kültürüne sahip bir sürü kişi var, bir gün birinin gelip de 'Ahhaan da Gevezee!' demesinden çok korkuyorum.