Sayı İmparatorluğu

Merhabalar dear okur. Velilerin öğrencileri can hıraş fen liselerine kaktırdığı şu günlerde çıldırmanın eşiğindeyim.

Aslında her şey milyarlarca yıl önce big bang ile başladı.. Evrile evrile Cro-Magnonlar oluştu. -hepimiz sümüklü bir selülozdan geldik, selüloza gideceğiz.- Cro-Magnonlar devrinde el aletleri, kaldıraç ve benzeri mühendislik dehası ürünler çok ama çok popülerdi. Bu yüzden bu muhteşem ürünleri yapmaya vakıf olanların kabilede eli yüzü düzgün -bir Cro-Magnonun en düzgün hali işte, Heidi Klum ya da Johnny Depp beklemiycen okur- pek çok talibi oluyordu.
Derken sayılar icat edildi, mertlik bozuldu. Bir defa iki çizik atmayı başaran her Cro-Magnon kültürlü oldu, eline her geçeni ölçmeye biçmeye, mağara duvarlarına abes tarihlerde biten takvimler karalamaya başladı.

Modern insana yaklaştıkça sayıların imparatorluğu gücüne güç kattı, bir ülkeye veya kültüre özgü olmamasından mütevellit sınırlarını genişletti. Modern insana on kala ise en parlak dönemine adımını attı. Rönesansla birlikte bilim yükseliyor, en büyük dayanağı sayılar yepyeni keşiflerle tüm dünyayı şokluyordu. Bu sırada ne dil ne kültür ne de sanat boş durmadı, fakat kahretsin ki bilim her yerdeydi! -o her yer neresi 15 senedir çözemedim.-

Derken 2000lere, sözde robotların tüm dünyayı işgal edeceği yıllara geldik. Geri zekalı bir Cro-Magnonun yanlışlıkla bulduğu sayılar sağda, solda, orada ve burada. Mühendislik hâlâ en baba mesleklerden sayılıyor, üniversitelerin mühendislik veya sayısal bölümlerindeki öğrenciler hayattan kopuyor. Ama bölümlerini sevdikleri sürece eleştirmeye hakkım yok tabii ki. Ama aynı şekilde hiçbir insan evladının beni hiç ilgim olmayan sayısal bölümlere ittire kaktıra yollamaya da hakkı yok.

Ama fak dı sistımımız, canımız ciğerimiz ülkemizde devletin tekelinde bulundurması ve hiçbir şekilde paralı olmaması gereken eğitim ve sağlık sektörlerini bilimum ticarethaneden bozma kurumlar işgal ettiğinden dolayı; bir dönemin sayısalcı ihtiyacından doğan fen lisesi popülaritesini kaybetmeye hiç mi hiç niyetli görünmüyor. Özel okullar hâlâ fenlere gönderdiği öğrenciler kadar konuşuyor. Veliler de fen liseleri öğrencilerin tepesine kuş konduracak sanıyor, resmen üzerine atlıyor.
Bir de katsayı muhabbeti var ki akıllara zarar bir paradoks. Bu nedenle SAYISAAAL düşünen öğrenci fen lisesine gider, EŞİİT AĞIRLIIIIIIIIK düşünen öğrenci, SÖZEEEEEL düşünen öğrenci anadolu lisesine, sosyal bilimler liselerine gider. Diplomat ya da sosyolog, o da olmadı etimolog olacak bir Geveze SAYISALCI DEĞİLDİR; SAYISALDAN NEFRET EDER, FEN LİSESİNDE İŞİ NEDİR?! -gözünüze soktuğum için özür dilerim, agresifim sanırım birazcık.-

Ve asıl bomba soru, Geveze aşağıdaki diyaloğun baş kahramanı olmak zorunda mıdır??

Teyze: Ee SBS nasıl Geveze?
Geveze: Güzel, iyi.
Teyze: Puanın kaç puanın, onu söyle bakiim bana.
Geveze: İyi iyi, hoş.
Teyze: Kaç?
Geveze: Güzel.
Teyze: Gevezeee?
Geveze: ......... kadar bişey işte.
Teyze: Hımm, nereyi düşünüyordun ki sen?
Geveze: BAL ya da Amerikan Koleji, kararsızım. Amerikan Koleji'nin epey artısı var ama ideolojik olarak da devl...
Teyze: Fen lisesine gitmiycen miuiuueeee?!
Geveze: Ben aslında sayısaldan hoşlanmıyorum. O yüzden fen lisesini seçeneklere hiç katmamıştım.
Teyze: Ama senin bu puan BAL'a fazla gelir.
Geveze: Gelsin. Olmaz bişey.
Teyze: Ama fen lisesi...
Geveze: Fen lisesi sayısal düşünenler için mantıklı bir seçim. Ben sayısaldan hoşlanmıyorum.
Teyze: Olsun çocum git sen bi bak ortamına filan. Ordan da diplo sosyo eti olursun.
Geveze: Yok ama; bir kazancım, bir artım olmayacak ki fen lisesine gidip..
Teyze: Olmaz olur mu hiç Gevezeciiim...
Geveze: Hahah, doğru söyleyin; komisyon mu alıyorsunuz fen liselerinden?
Teyze: Huh? Yok canım, fen lisesi prestijlidir diye söyledim ben.
Geveze: Olsun, ben fensiz prestijli lise düşünüyorum yine de.
Teyze: Ama fen lisesi... FEEEEEEN!!! Hem de FEEEEEN!!! FEEEEEN!!!

Şeyinizi de Alıp Gidin Bu Ülkeden. Lütfen.

Hepsinden önce söylemeliyim ki TDK kadar kıl olduğum kurum yok denecek kadar az şu dünyada. Tamam işim düşünce canım cicim diyorum ama yok dear okur, depemize çıktı iyice.

Hayır, aklı evvel bir kurum mart kedisi gibi durup durup kural değiştirmez, zurnanın çü notasından kural çıkartmaz.

-O değil de bu sene bir değişiklik yapalım, bir bomba patlatalım geçen seneki imla kılavuzu sönük kalsın.
-Tamam. Hımm. Salata da Tuzsuzmuş.
-'t' büyük olmaz, tuz özel isim değil.
-Olur. Ama o zaman Tuz Gölü derken 'g' büyük olmaz.
-Olmaz.
-Olmaz.
-Oldu o zaman. Yeni kural budur Watson!
-İmkansızları ele, geriye gerçekler kalır Holmes!
-Git işine bi çay koy allasen.

...1 yıl sonra...

-Var ya ben bu göllerin ismini büyüttüm. Ama mesela Aydın İli derkenki 'i'yi küçülttüm.
-'i' ne arar la bazarda?
-Makul bir soru sordun kabul edip cevaplıyorum: Aydın deyince insanın aklına il geliyor, o yüzden büyük harfe ne hacet.. Bir sürü mürekkep boşa gidiyor. Ama Konya Ovası dersen 'o' büyük. Çünkü Konya deyince akla Mevlana geliyor. Sonra oysa ki, madem ki derken 'ki' kendisinden önceki kelimeye bitişik yazılıyor. Bir de bütün şeyler ayrı. Akrabalık sıfatları küçük. Aile bakanı 'Akrabalık sıfatlarını küçük harfle yazmak tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.' derse de acayip sükse yaparız zaten. Geçen yılki şok kararları sollar geçeriz.
-Barmen, bu ne içtiyse bana da aynısından lütfen...


'Değişen bütün kurallara nasıl ayak uyduracağız?!' sorunsalını geçtim, inek yavrucaklar nasıl yazım ve noktalama testi çözecek bilemiyorum. Zira kitaplar mors alfabesinde S.O.S olacak şekilde bir testte eski, bir testte yeni kılavuzu baz alıyorlar.
Bir de şu var ki; zavallı ben 'şey'leri bir bitişik bir ayrı yazmaktan helak oldum. Hangi şey, herşey, bir şey, o şey, her şey, şu şey, bu şey, birşey... Zaten şey Arapça Şeyh kelimesinden gelmiş olup Türkçe değil. Biz onun yerine USP diyelim: Unidentified Set Phrase. Çağdaş oldu.

Uzun lafın kısası, sevgili TDK;
'Şey'inizi de alıp gidin bu ülkeden. Lütfen.

Bırrrrak Dağınık Kalsın

Defalarca işitmişimdir bu cümleyi.. Genellikle de olaylar şöyle gelişir:

Birisi benden ufak bir iş ister. Tam elimi attığım anda bir sakatlık yaratırım havadan ve kurban olunası o cümle gelir:
Bırak dağınık kalsın!
Ama bugünkü olağan saçmalama seansımda bu cümlenin farklı bir kullanımına carlayacağım.

Düşünün bir eleman, kendi hür iradesiyle çok zor koşullar altında ülkenin doğu yakasında yaşamayı seçmiş. Sözde amacı insanlara yardım etmek. Ama tek yaptığı şey halinden yakınmak ve ajitasyon yapmak, zaman zaman arabeske bağlamak: 'Bak ben ne asil bir amaç için ne çileler çekiyorum! Acı bana, sev beni, kabullen beni, asimile et beni, öp beni, ara beni, boya beni, ye beni, iç beni!' Bu durumda söylenecek iki şey vardır:
1. Senin insanlığa yardımına da ajitasyonuna da ta aa aa aa rararam...
2. Bırak dağınık kalsın. Etme hiçkimseye yardım filan!

Hangisini kullanacağınız size kalmış tabii ama ben 2.yi tercih ediyorum :))


Olayı biraz daha dürtüklemek suretiyle açarsak, insanoğlu manyaktır. Kesinlikle manyaktır. Hayvanlardan farklı olarak 'medeni', 'evcil', 'domestik' ve gerçekten geniş bir toplum içinde yaşamasından mütevellit pek çok varyasyon geliştirmiştir. Bahsi geçen varyasyonlar çoğu zaman birbirini yiyerek egolarının hayatta kalmasını sağlar. Her biri insan olmasına rağmen tür içi benzerlik sadece fizikseldir.
Bu nedenle egosunu bir kedi misali oğğğşayan insanoğlu içten içe bir savunma halindedir. Buna ve paşa gönlüme dayanarak ben de 'Bırrrrak dağınık kalsın!' varyasyonunun 'Minareden aşağı at beni, in aşağı tut beni.' tutumunu eşşşşekleşmiş -boyut olarak eşşşşek tabii ki :))- egolarına bağlıyorum. Mutluyum, huzurluyum.

'Beni kategorize etmeyin, ama ben sizi kategorize ederim!' şımarıklığını da yaşadım; şimdi İngilizce ödevimi yapmak üzere gidiyorum dear okur. Kendine iyi bak.

İğrençlik Sınırlarını Zorluyorum

Yanda gördüğünüz bu post'un temel ögesi olan bileklik. Aşağıdaki de diyalog. Ben de Geveze. Buradan Mardin'deki anneme, Aydın'daki ananeme, İzmir'deki teyzem ve dayıma selam yolluyorum. Yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyorum.

Arkadaş: Bu ne? (bilekliği gösterir.)
Geveze: Kalp.
Arkadaş: Bu ne? (bilekliğin üzerindeki taşı gösterir.)
Geveze: Kalp gözü. Hafta içi her gün Kanal 7'de.

Önce bir bana baktılar, kafama kuş filan mı pisledi diyerekten. Sonra kahkaha attılar. Sonra da kustular. Acil müdahaleden sonra kendilerine geldiler. Beni de espri yapmaktan men ettiler. Ama yüzsüz olduğum için geldim burada yazıyorum.

Yeni anayasa paketine espri yapmaya ehil olduğuna dair belgesi olmayan insanların espri yapmaması için yasa eklesinler dersen seni anlarım dear okur. Hatta sağ üstteki küçük kırmızı çarpı işaretine tıklarsan da.

Müzik İşte

Yeni muziconlar ekledim okurum dear'ım. Ama baştan uyarıyorum, ciddi anlamda yeteneksiz bir DJ'im. Bundan mütevellit müziklerin arka arkaya dinlenmesi sonucu 'Bu ne Geveze böyle!' dersen haklısın. Okur her zaman haklıdır zaten.

They Might be Giants - Istanbul (Not Constantinople)

Ozzy Osbourne - Mama I'm Comin' Home

Deep Purple - Smoke on the Water


Bu arada artık bir Canon'um var. Oleee.