En büyük nefret duyduğum aya geldik ve ben 'Kasımda aşk başkadır.'la kusacak kadar doluyum.
Bir yavşak daha ağzını yaya yaya bu habis cümleyi kurarsa yemin ederim ki elimden alamayacaklar, parçalarına ayıracağım. Hayır başkadır da sana mı başkadır hormondan beyni sulanmış ergen? Twitter'ında, Tumblr'ında flu fotoğrafların üzerine yazılmış sözümona romantikli güfteler paylaştığın için mi başka sana kasımda aşk? Bi anlat bana, rica ediyorum anlat. Kızmayacağım ya, söz. -yalan. bitchslap'in alâsını yapacağım. ama yine de gelsinler adam gibi anlatsınlar yani, dinlerim. dinledikten sonra okurum canlarına.-
Hadi bu tipitiplere tahammül ediyorum bir şekilde, birisi 'Kasımda...' dediği an ortamı terk ediyorum ya da algı kapılarımı kapatıyorum -huxley'nin kitabını okuduğumdan beri algı kapıları demek için göbeğimi yırttım, şimdiye kısmetmiş. nasıl mutluyum şu an.- da kendimi koruyorum. Ama o ağaç arkasından fırlayan, sote bankları kapatan, sosyal ağlarda sevgi pıtırcığı paylaşımlar yapan çiftler ciddi anlamda sebebim olacak dear okurum.
Hele hele on üçüncü, on beşinci, ve dahi on sekizinci -askerlik yapıyor ya insanlar o sürede, ömrü on sekiz ay olan devletler var tarihte. on sekiz ay nedir liseli çift, NEDİR YANİ?!!!!!- aylarını kutlayan çiftler var çevremde; ne zaman görüş alanıma girseler o bitmek tükenmek bilmeyen, sırıtış destekli 'aşkıaam'larıyla, elim ayağım titriyor. Hayır hayatının aşkını lisede bulmuş olabilirsin ki bu başlı başına dehşet verici bir durum olsa da vakur duruşumu bir şekilde korurum; ama biz ölümlülere, kedili kadınlara yapılmaz ki bu göze göze sokma eziyeti. -adeta bir hain düşman al sana bombe haykırışı.-
BİR YERDEN SONRA BEN DE ÜZÜLÜYORUM ÇÜNKÜ, OLAN VAR OLMAYAN VAR ARGADAŞIM. OLAN VAR, OLMAYAN DAHA ÇOK VAR.
Zaten bu kadın erkek ilişkilerinin dinamiğini de tam olarak çözebilmiş değilim, kafam çok karışık.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da ana akımdan kulaç kulaç uzak seçimlerim 'Zevksiz miyim ya ben?' diye düşündürmüyor değil.
Tanıdığım bütün kızlardan şuku alan bir adamı hiç beğenmemem -eblehti bence biraz.- son vukuatım. Adam suratına suratına salak minvalinden imalarda bulunulmasına öylesine alışkın değilmiş ki, bönlük krizinden ölmesine ramak kaldı. Neyse ki başka kızlarla göz göze geldi de aldığı yüksek miktarda hayran bakış sayesinde kefeni yırttı. -ve dahi arkadaş çevremdeki herkesin, istisnasız herkesin nefret ettiği arıza birini beğenmem de bu krize tüy dikti.-
Bunu neden anlattığımı beş dakika kadar düşündükten sonra başlıktaki konuya gelebilirim.
Bizim sınıfta narsist bir arkadaş var, böyle aygır gibi kolları var filan. Fitness sapığı. Kendi aramızda Yakup diye çağırıyoruz.
Geçen Dil Anlatım dersinde mektup yazıyoruz ilkokul çocukları gibi. Bu Yakup Macaron'uma yazdı mektubunu, sonra ruj sürüp öpücük kondurdu sayfanın sol alt köşesine.
Ben de terbiyesizce dalga geçtim kendisiyle. -çünkü dudakları şöyle: {) yıllar boyunca saksafon çalmanın deformasyonu, ortasında boşluk var. eheh. ama ayıp tabii benim yaptığım.- Bunu üstüne kendisini savunmak için mektubu neden Macaron'uma yazdığını ve neden öpücük kondurduğunu anlatmaya çalıştı:
-Çünkü Meltem çok....-uzun uzun düşünme- İlginç bir insan.
-İlginç? Öpücüklü mektupla ilgincin ne alakası var ya?
-İlginç ya, o yüzden rujlu, öpücüklü filan.
-AHAHAHAHAH Yakuuup seksi diyemiyorsun değil mi ahahhahahahah.
-Hayır yaa, diyebiliyorum ki ben. Derim yani.
-Ne diyebilirsin?
-Onu derim yani, neden diyemeyeyim ki.
-De lütfen, lütfen de.
-Meltem çok.... Seksi bir insan. -bunu derken kızardı ve dahi öyle fısıltıyla söyledi ki dudaklarını okumak zorunda kaldık.-
Velhasıl kelam, benim arkadaş grubumda 'ilginç' is the new 'seksi'.
Ha bunu neden anlattım, -ara ara reality check tadında kendi kendime sorular soruyorum ki konudan sapmayayım.- çünkü bence ilginç zaten hep seksidir. Benim mütemadiyen değişik değişik adamları beğenmemin altında yatan sebep de budur.
Ama bu ilginç adamlar o kadar ilginçtir ki, inanılmazlık sınırında arızadırlar. Arızalıkları arttıkça daha da 'the new seksi' olurlar. Ve insanı kasım ayından soğuturlar.
ben etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ben etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Grip Oluşumun Bile Sanatsal Bir Yanı Var
Ressamların güzünde ağlarken gülen renkler, yazarların güzünde kaybolmuş ve kaybetmiş karakterlerler, şairlerin güzünde özleyen, hüzünlü aşıklar olur. Benimkisindeyse grip var.
Çoğu insan güzün gelişini takvimden öğrenir, benimse romatizmalı teyze dizleri gibi bademciklerim var ki istisnasız her güz bana haber verirler. Hapşırırım, tıksırırım, öksürürüm ve burnum akar. Ateşim çıkar, kafamın içini mesken etmiş pervasız filler salsa yapar.
Aferin içerim. -ki bende muhteşem kafa yapar. yani öyle böyle değil, duvarlarda dans eden pembe ejderhalar görüyorum.- Sonra da acayip uykum gelir, döne döne uyurum. Uyurken kendimden geçerim, saatlerce uyurum ve belim, sırtım, boynum ağrır. Ne oturabilirim ne yatabilirim.
Hepsine uslu uslu katlanıyorum ama burnumun akması beni deli ediyor. Böyle hastalığın ızdırabını, böyle tıbbın devasını sevgiyle anıp burnumu aldırmaya karar veriyorum her güz. Alıversinler, yerinde hoş bir düzlük kalsın istiyorum. Zaten pek matah bir şekli yok, koku alma konusunda da bir tazı kadar iddialı değilim; alıverin de kurtarın işte beni. Bir çeşit ötenazi gibi.
Ama yoooğk efendim, lazımmış o burun bana. Hayır bir gün dellenip evde "Çok Keyifli Bir DIY Projesi: Burnunuzu Sökün, Yerini Dümdüz Yapın!!" gibi hoş bir işe girişeceğim, şu kadar kaldı! -burada sağ elimin işaret ve baş parnaklarını birbirine o kadar yaklaştırıyorum ki, aralarındaki hava moleküllerini tutabiliyorum.-
Geçen salıdan beri hastayım efendim, mahvoldum. Perperişanım. Duşta ağlasam, fayansları yumruklasam yeri. Bu havada trikolarla geziyorum. Burun kanatlarım kıpppkırmızı oldu, es kaza oyuncu olmaya karar versem mafyalı, estetik operasyonlu, intikamlı dizilerde oynayamam; o denli yıprandılar.
Kırk yıllık sigara tiryakileri gibi öksürüyorum, öyle bir aşka öksürüyorum ki bir hafta daha bu tempoyla gidersem six packlerim olacak.
Gözlerimi yerinden çıkartmaya çalışan, sırtımda iğne topuklu Louboutin giyerek gezinen, boynuma oturan, kulaklarımda zıplayan, belim civarlarında bale öğrenen, omuzlarımda hulahop çeviren fillerin -cümlenin başını ilgiyle okuyup buralara kadar geldin dear okur. şimdi rica ediyorum tüm bu eylemlerin filler tarafından yapıldığının bilincinde, bir kere daha en baştan oku.- kararlılıkla bana zarar vermek için harcadıkları bu enerjiyle New York'un, hiç de olmazsa Manhattan'ın bir haftalık enerji ihtiyacını karşılayabileceğimizi iddia ediyorum. -burada da fillerin hamsterlar gibi bir çarkta koştuğunu hayal et dear okur. kimisi pisi pisi, tütüyle; kimisi Louboutinlerle. yani ben ve duvardaki pembe ejderhalar çok eğlendik, belki senin de hoşuna gider diye şeettim.-
Tüm bu olaylara iyi yanından bakarsak eğer, sesim çok tuhaf oldu. Yani bir değişik, bir hoş oldu. Kendi kendime sürekli şarkı mırıldanıyorum. Pavarotti filanmışım gibi bir havalardayım. Geçenlerde utanmadan Rusalka'dan bir şeyler mırıldandım, o kadar burnum büyüdü.
Bence çok da iyi çok da güzel oldu sesim. Pekala albüm yapabilirim, "Garage rock ekolündenim aslında. Snif snif." demek suretiyle de hühüüüv, popi olurum. Hatta Arabesque diye albüm yapsam bile tutar. Ama yapmıyorum, neden, çünkü entellerin arabeski sahiplenme şampiyonası sona erdi de ondan. -karikatürlerden de espri yürütmem çok pis bi şey değil mi. bence öyle yani, ayıp bu yaptığım.-
Bence çok da iyi çok da güzel oldu sesim. Pekala albüm yapabilirim, "Garage rock ekolündenim aslında. Snif snif." demek suretiyle de hühüüüv, popi olurum. Hatta Arabesque diye albüm yapsam bile tutar. Ama yapmıyorum, neden, çünkü entellerin arabeski sahiplenme şampiyonası sona erdi de ondan. -karikatürlerden de espri yürütmem çok pis bi şey değil mi. bence öyle yani, ayıp bu yaptığım.-
İşte böyle kendi kendime şarkı söyleyip mutlu olurkene geçen gün, serviste Zaz'dan les passants dinledim. -zaz da ne popi oldu, accayip popi oldu. aman yarabbi, çok popi oldu. eveet, 'popi', lugatıma yeni giren bir kelime ve insafsızca kullanıyorum.- -popi: popüler demek işte. "vurun türkçe'ye" akımından.-
Eve gelince mırıl mırıl "passe, passe, pasera / la dèrniere restera" (geçecek, geçecek, geçecekler / en son geçen kalacak geriye) derken fark ettim ki ben aynı bir Zaz'ım. Evet efendim, gırtlaktan gelen pürüzlü sesim, boğaz ağrısından titreyen r'lerim, çirkin Fransızca aksanımla pek ala bir Zaz'ım!
Nakarat kısmı tekerleme gibi, müthiş hoşuma gitti. ''pas pas paseğraaaaa, la dernieğvre vğresteğaa'' diye diye gidiyorum, haydi sana da iyi dinlemeler dear okurcuğum.
-burada da lirik + türkçeye çevirisi var. :PE-
Delicesine Bir Mutluluktur Gidiyor Ahali, li li li
Merhaba en sevdiğim okurum. Var ya muhteşemsin sen. Harikasın, tek kelimeyle mükemmelsin. İyi ki varsın yahu, süpersoniksin.
Off, o kadar mutluyum ki daha da methiyeler sıralarım sana. Hani karma is a bitch diyenin ağzına terlikle vururum, karma is a saint!! Bütün dünya duysun ay lav yu karmaaa!! -suyunu çıkartmadan bırakmıyorum fekatt.-
Son birkaç gündür öyle muhteşem şeyler geliyor ki başıma. -beynim adeta bir çöplük fekat. çağrışımlar filan.- Hayatımda ilk defa KARTLARDAN KULE YAPTIM YAAA! OMG YAPTIM BUNU RESMEN! Ellerimin titrememesi ayrıca gönendirdi beni. Muhteşemim yahu. Koccaman bir kule yaptım.
Sonra pek sevgili arkadaşlarımı görmek için Aydın'a gittim bugün. Hayatımda ilk defa tek başıma yolculuk yaptım ki o da ballandıra ballandıra anlatılcaklar listesinde bekliyor ikinoktaüstüstePe.
Ve dahi yaz başından beri karnımı ağrıtan büyükçe bir mesela çözüldü. "Eşit ağırlık istiyorum beğan!" diye inatla anadolu lisesi yazdım tercihlere ama bilmiyordum ki İzmir'in ens ayısal sapığı anadolu lisesine düştüğümü. İlk hafta öğretmenler bir klasik olarak herkese "Ne olcağn genş?" diye sorduğunda sırayla şu cevapların verilmesinden kıllanmalıydım aslında...
-Mühendis.
-Doktor.
-Mühendis.
-Doktor.
-Müüendis.
-Doktur.
-Estetik Ceeerrah. -estetik bir cerrah olmak isteyen bir arkadaş. off iğrencim... yaşatmayın beni ya, şu yaptığım resmen espri terörü.. off, korkunçtu.. ben bile tiksindim.-
-Estetik Ceeerrah. -estetik bir cerrah olmak isteyen bir arkadaş. off iğrencim... yaşatmayın beni ya, şu yaptığım resmen espri terörü.. off, korkunçtu.. ben bile tiksindim.-
-Müüendiz.
-Müyendiz.
-Müyendiz.
-Miyendiz.
-Doktur.
-Miyendiz.
-Dohtur.
-Tohtor.
-TabiB!
-Kimyager.
-CSI'cı.
-Baytar.
-Beyn Cerraaa.
-Miyendiz.
-Tohtor.
-Yönetmen!
hep birlikte: HÖNK?!
Resmen basiretim bağlanmış.. Ama sene sonunda müdür yardımcısı "Yeterli sayıya ulaşılmazsa TM sınıfı açılmayabilir. Sizi başka bir okula yollarız ama yine BAL mezunu olursunuz.." dediğinde acayip açıldım, uykudan uyandım. Hayatıma bir mana geldi adeta. Yaz boyunca içim içimi kemirdi desem yalan olur, tatile Yunanistan'a gidince yandı dertleeer bitti tasaaa ben kurbanım bu kos'aaa. -anneler için espri..- İşte bir eller havaya yeyoeeyeee durumu oldu. Derken geçtiğimiz haftaya bir flash back yapıyoruz. Okulların açılmasına şuncaacık kaldığı kafama dank ediyor. Ve mideme kramplar girmeye başlıyor. Şimdi o kramplar esnasında beynimin inanılmaz bir hızla çalıştığına şahit olman için burnumdan kafamın içine giriyoruz...
"Hayır başka okul dedikleri Yunus Emre bişey lisesi, adını duymadım daha. -aslında izmir'de st. jo, aci, bal, atatürk ve türk koleji hariç hiçbir okulun adını duymadım. şaşırtıcı bir olay değil yani. ben asosyalim, cahilim.- 3 yıl orada okuyup da kendime BAL mezunu dedirtmem yani. Ayrıca 'ın okulumun korusu yeter beaa heheheeey. -ne çok nida kullandım bu yazıda değil mi?-
"Oraya gitmem, ı-ıh. Atatürk? Yer yok orada.. Türk Koleji? Sevemedim orayı da. Hem ne artısı olacak bana? St. Jo'ya geçsem? Hazırlık okumadım, namümkün.. aci'in hazırlığını geçebileceğime iddiaya girebilirim. Ama onun da yıllığı çok fazla. 4 yıllık aci parasına le cordon bleu'de okurum ki bleu aci'dan daha muhteşem ve saygın bir okul..
"Sayısala geçip BALa kalsam.. Müyendiz olmam. Dohtur da olmam. E ne olacağım? Mimar? Eheheh ay lav ted mosby ama hayır, orada da çok sayı var. Beni bozar..
"Öff ne yapacağım ki ben yaa... TM sınıfı açılsın inşallah amin."
Karnım o kadar ağrıdı ki mide duvarlarımı filan sindirdim sandım sıkıntıdan. Bir Geveze klasiği olarak çok deli stres yaptım ve olaylar hayal edemeyeceğim bir muhteşemlikte gelişti. 14 kişilik şipşirin TM sınıfı açıldı. yuppii!
Ve dahi FD konserine gittim. Resmen Feridun Düzağaç'ı parfümünün kokusunu duyacak kadar yakından dinledim. Eheh, bi ara da göz göze gelmiş olabiliriz. Heheeey! Neyse, bunu da ballandıra ballandıra anlatacağım.
Son olarak, belki de en güzeli en harikası...
Biz Ankara'dayken, annemin tiyatrodaki arkadaşlarından biri bana süpersonik resimli, kuşe kâğıda baskılı öykü kitapları göndermişti. Puşkin'in, Gogol'ün filan hikayelerinin sadeleştirilmiş versiyonlarıydı ki onlara ba-yı-lır-dım! -itinayla sakladığım çocukluk kitaplarımdandır kendileri kalpkalpkalp.-
Geçen gün de D&R'da Gogol'ün Petersburg Öyküleri'ni görünce nasıl sevindim, bağrıma bastım anlatamam. İçinde o çocukluğumun Burun'u vardı! Ama dört parfüm, bir rimel, üç albüm, bir çift ayakkabı ve bir çift eldiven aldığım için kendimi durdurdum. -o gün ne alışveriş yaptım ama ya.. güzel alışveriş yaptım yani.- Ekonomi yaptım ki çok sık yaptığım bir şey değildir.
Derken dün annem bu örnek tavrımı duyunca acayip duygulanmış, Isla Fisher'ın Confessions of a Shopaholic'indeki gibi bir insan olmayacağıma karar kılmış olacak ki gidip bana Petersburg Öyküleri'ni almış.
Ya benim annem dünyanın en harika annesi yaa.. Of, yirim onu ben.
O Burun'u nasıl bir zevkle okuduğumu tarif etmem sanırım mümkün değil. Her bir paragrafta gözümün önüne öykü kitabımdan sayfalar gelmesi şimdiye kadar tattığım en güzel duygulardan biriydi. Palme D'Or almak gibi bir şey.
Yaa işte böyle. Çok mutluyum bu aralar. Hani pazartesi de yeni sınıfımla tanış olur da onlarla kaynaşırsam, bir ay boyunca dünyanın en mutlu insanı olacağım. Ola ki Mösyö Mystery'le de -okuldan bir eleman. bro'yla ona verdiğimiz mahlas bu. komik bi maceramız var onunla da ilgili. off anlatılacaklar nasıl da birikti böyle ya. ödevelrimi pazar gecesine bırakmışım gibi hissettim.- tanışırsam daha güzel şeyler gelemez başima. -bi de bunu deneyelim: daha güzel şeyler bulamaz vuku!-
Kendine iyi bak en kıymetli okurum. Ben çok mutluyum, sen ultra çok mutlu ol. Acccayip mutlu ol.
Eski Bir HBÇİKMİ Adayının Hıçkırığı: Bitki Çaylarını Koklayarak Seçmeyin!!1!
Daha önce bahsetmedim sanıyorum ama bitki çaylarıyla aramdaki ilişki neredeyse çikolatayı kıskandıracak seviyede. Yeşil çay hariç içemeyeceğim çay yoktur dünya üzerinde. -yeşil çay ne kadar korkunç bir şey öyle yahu. yani hakikaten fena. aman yarabbiii, ibretlik bir fena.- Öylesine bir çay oburuyum. Kleopatra olsam çay banyosu yapardım, o kadar yani. -bir anda çirkinleştim fekat.-
Sırf bu namım için yeşil çayın bitki çayı sayılmaması adına pek çok eyleme imza attım. -eylem dediğim de bir dizi homurtudan oluşan kuru gürültü.- Sayın çay üreticileri bu malum renkteki içeceği farklı bir klasmana yönlendirselerdi 'Her Bitkinin Çayını İçebilecek Kudretteki Muhteşem İnsan' olacak, üzerinde 'HBÇİKMİ' yazılı çay kupası baskılı t-shirtten oluşan süper kahraman üniforması giyebilecektim. -hemen her cümlede 'çay' demem bir vakit sonra kontrolden çıktı. ama kendimi durduracak değilim.-
Muhteşem olacaktı yahu dear okur, HBÇİKMİ öyle herhangi bir sıfat değil zira. Düşünsene, biçimsiz burunlu bir tip yerine bir süper kahraman sana iki üç paragrafta bir 'dear okur' diyecekti. Huuuhuv. -senin yerinde ben olsam burada çok heyecanlanırdım. evet.-
Ama son birkaç günde yaşadıklarımdan sonra bu ulvi amacımı -dünya barışı değil yahu, HBÇİKMİ olmak- rafa kaldırmak zorunda kaldım. Çünkü.. Çünkü... -hıçkırıyorum burada. flaş tivi'deki seyirci teyzeler gibi gözlerim doluyor. kıpkırmızı burnumu çekiyorum gürültüyle.-
..yeşil çay kendine habis bir ortak bulmuş. Evet, artık içemediğim tamı tamına 2 tane bitki çayı var! -hıçkırık. burun çekme efekti.-
Hiçkimseyi suçlamıyorum aslında, geçen gün marketteki çay reyonunda tazı gibi gezinmeseydim böyle olmayacaktı. Pek kıymetli ıhlamurlarım bittiği ve yeni bir şey denemek istediğim için kokusuna bayıldığım bu kayısı çayını almayacaktım ve midemi harap etmeyecektim. Algım bir parçacık açık olsaydı paketin üzerindeki 'form çayı' ibaresinden etkilenip dehşetle bir adım geriye sıçrar, başka bir şey alırdım. Ama kısfmet işte. Gittim ve kayısılı form çayı aldım. Kokusu hakikaten muhteşem yalnız. Koklamaya kıyamam benim güzel manolyam. Herneyse, burada bir karalama kampanyasının ortasındayım, iltifata yer yok.
İlk içtiğim günkü korkunç mide ağrısını yediğim 9 un kurabiyesine yordum. Sonraki gün de kurabiyelerin lanetinin peşimi bırakmadığını düşündüm. Daha sonraki gün içimde ufak bir şüphe uyandı ama bastırmasını bildim. Yüksek miktarda su kaybından başımın döndüğü gün annemin bağırsaklar ve kayısı efektiyle alakalı komplo teorisine kulak asmadım.
Derken gözlerimi odaklayamayıp da kapıyı ıskaladığım ve kasasına omuz attığım gün -sanırım 6. gün filan oluyor.- beynimeki temassızlık sorununu çözdüm ve gerçekleri görmeye başladım. Nnnalet kayısı çayı yüzünden nnnadeta kurumuştum. Bağırsakcağızlarım -bu kelimeye ne yaparsam yapayım sevimli bir hale gelmiyor, gelemiyor.- perperişandı.
Ve kutunun kapağını çarpıp çıktım. Bu ilişki böyle yürümezdi dostum. Sorun bende değil ondaydı. Ben ona güvenmiştim, onu sevmiştim. Ama o beni hasta etmiş, bununla da kalmayıp HBÇİKMİ olma hayallerimi yıkmıştı. O son kupayı içmeyecektim. Bir daha beni aramasındı, karşılaştığımızda yolunu değiştirsindi! Hepsi aynıydı işte, bilmeliydim ona güvenemeyeceğimi! HIÇK!!!
Artık hergün bir şişe Türk Kızılayı Doğal Zengin Mineralli Su a.k.a. Doğal Maden Suyu içiyorum. Kaybettiğim mineralleri kazanmama yardım ediyor olabilir ama kırık kalbim üzerinde hiçbir işe yaramıyor azizim.
Velhasılı kelam, kendine iyi bak dear okur; form çaylarından uzak dur, bitki çayını koklayarak seçme. Ve unutmadan, hastalığım sonucu askıda kalan bayram yazımı bekle ikinoktaüstüstePe.
Sırf bu namım için yeşil çayın bitki çayı sayılmaması adına pek çok eyleme imza attım. -eylem dediğim de bir dizi homurtudan oluşan kuru gürültü.- Sayın çay üreticileri bu malum renkteki içeceği farklı bir klasmana yönlendirselerdi 'Her Bitkinin Çayını İçebilecek Kudretteki Muhteşem İnsan' olacak, üzerinde 'HBÇİKMİ' yazılı çay kupası baskılı t-shirtten oluşan süper kahraman üniforması giyebilecektim. -hemen her cümlede 'çay' demem bir vakit sonra kontrolden çıktı. ama kendimi durduracak değilim.-
Muhteşem olacaktı yahu dear okur, HBÇİKMİ öyle herhangi bir sıfat değil zira. Düşünsene, biçimsiz burunlu bir tip yerine bir süper kahraman sana iki üç paragrafta bir 'dear okur' diyecekti. Huuuhuv. -senin yerinde ben olsam burada çok heyecanlanırdım. evet.-
Ama son birkaç günde yaşadıklarımdan sonra bu ulvi amacımı -dünya barışı değil yahu, HBÇİKMİ olmak- rafa kaldırmak zorunda kaldım. Çünkü.. Çünkü... -hıçkırıyorum burada. flaş tivi'deki seyirci teyzeler gibi gözlerim doluyor. kıpkırmızı burnumu çekiyorum gürültüyle.-
..yeşil çay kendine habis bir ortak bulmuş. Evet, artık içemediğim tamı tamına 2 tane bitki çayı var! -hıçkırık. burun çekme efekti.-
Hiçkimseyi suçlamıyorum aslında, geçen gün marketteki çay reyonunda tazı gibi gezinmeseydim böyle olmayacaktı. Pek kıymetli ıhlamurlarım bittiği ve yeni bir şey denemek istediğim için kokusuna bayıldığım bu kayısı çayını almayacaktım ve midemi harap etmeyecektim. Algım bir parçacık açık olsaydı paketin üzerindeki 'form çayı' ibaresinden etkilenip dehşetle bir adım geriye sıçrar, başka bir şey alırdım. Ama kısfmet işte. Gittim ve kayısılı form çayı aldım. Kokusu hakikaten muhteşem yalnız. Koklamaya kıyamam benim güzel manolyam. Herneyse, burada bir karalama kampanyasının ortasındayım, iltifata yer yok.
İlk içtiğim günkü korkunç mide ağrısını yediğim 9 un kurabiyesine yordum. Sonraki gün de kurabiyelerin lanetinin peşimi bırakmadığını düşündüm. Daha sonraki gün içimde ufak bir şüphe uyandı ama bastırmasını bildim. Yüksek miktarda su kaybından başımın döndüğü gün annemin bağırsaklar ve kayısı efektiyle alakalı komplo teorisine kulak asmadım.
Derken gözlerimi odaklayamayıp da kapıyı ıskaladığım ve kasasına omuz attığım gün -sanırım 6. gün filan oluyor.- beynimeki temassızlık sorununu çözdüm ve gerçekleri görmeye başladım. Nnnalet kayısı çayı yüzünden nnnadeta kurumuştum. Bağırsakcağızlarım -bu kelimeye ne yaparsam yapayım sevimli bir hale gelmiyor, gelemiyor.- perperişandı.
Ve kutunun kapağını çarpıp çıktım. Bu ilişki böyle yürümezdi dostum. Sorun bende değil ondaydı. Ben ona güvenmiştim, onu sevmiştim. Ama o beni hasta etmiş, bununla da kalmayıp HBÇİKMİ olma hayallerimi yıkmıştı. O son kupayı içmeyecektim. Bir daha beni aramasındı, karşılaştığımızda yolunu değiştirsindi! Hepsi aynıydı işte, bilmeliydim ona güvenemeyeceğimi! HIÇK!!!
Artık hergün bir şişe Türk Kızılayı Doğal Zengin Mineralli Su a.k.a. Doğal Maden Suyu içiyorum. Kaybettiğim mineralleri kazanmama yardım ediyor olabilir ama kırık kalbim üzerinde hiçbir işe yaramıyor azizim.
Velhasılı kelam, kendine iyi bak dear okur; form çaylarından uzak dur, bitki çayını koklayarak seçme. Ve unutmadan, hastalığım sonucu askıda kalan bayram yazımı bekle ikinoktaüstüstePe.
Ga-ga, Ri-ri, Ae-rob.. Rica Ediyorum Bu Kadar Samimi Olmayalım
Merhaba dear okur. Son günlerde o denli nalet bir tembel oldum ki, mimler de olmasa elimi klavyeye sürmeyeceğim. *kına beni.. kına beni.. kına beni..*
Sayın müdürüm, sevgili öğretmenlerim, cici arkadaşlarım; bugün burada bulunma nedenim Virgin Radyo'ya olan öfkemi çıkartacak birini bulamamamdan başka bir şey değildir.
Zaman zaman Rammstein ve Pantera gibi güzide gruplarla okul servisimiz şenlenirken, zaman zaman da Virgin Radyo tarafından istila edilmekte. Ve bu istilalar sırasında fark ettim ki, bu radyo istasyonunda çalan toplam 15, bilemedin 17 şarkı var.. Playlist gibi düşün, çevirip çevirip aynı şarkıları dinletiyorlar beyni püre kıvamına gelmiş zavallı ergenlere..
Ve işte bu yüzden, hiç de bayılmadığım Rihanna'nın 2 şarkısını ezbere biliyorum. Hasstası olmadığım Gaga'nın galiba 3 şarkısında karaoke yapabilirim.. Ve kim tarafından performe edildiğini bilmediğim ve hoşlanmadığım 7 şarkıyı daha liriklerine bakmadan söyleyebilirim..
Tüm bunlar, dear okur; korkunç istatistikler..
İşin fenası da, misafirperverliğin dibine vurup orta kulağımı sevimli aeroblarla paylaşmamdan mütevellit kulaklıklardan uzak durmak zorunda kalmam..
Sen benim için üzüledur dear okurcuğum, ben kulağımda tepişen ve dayanılmaz bir ağrıya sebep olan misafirlerim, beynimde hasar bırakmasından korktuğum müziğim ve o çok sevdiğin incelikli mizah anlayışımla sırf senin için kaleme aldığım yeni yazı dizimin başına geçeyim.
Yarın Geveze'de...
BAL'ın Ayranını İçtim de Geldim.
Sayın müdürüm, sevgili öğretmenlerim, cici arkadaşlarım; bugün burada bulunma nedenim Virgin Radyo'ya olan öfkemi çıkartacak birini bulamamamdan başka bir şey değildir.
Zaman zaman Rammstein ve Pantera gibi güzide gruplarla okul servisimiz şenlenirken, zaman zaman da Virgin Radyo tarafından istila edilmekte. Ve bu istilalar sırasında fark ettim ki, bu radyo istasyonunda çalan toplam 15, bilemedin 17 şarkı var.. Playlist gibi düşün, çevirip çevirip aynı şarkıları dinletiyorlar beyni püre kıvamına gelmiş zavallı ergenlere..
Ve işte bu yüzden, hiç de bayılmadığım Rihanna'nın 2 şarkısını ezbere biliyorum. Hasstası olmadığım Gaga'nın galiba 3 şarkısında karaoke yapabilirim.. Ve kim tarafından performe edildiğini bilmediğim ve hoşlanmadığım 7 şarkıyı daha liriklerine bakmadan söyleyebilirim..
Tüm bunlar, dear okur; korkunç istatistikler..
İşin fenası da, misafirperverliğin dibine vurup orta kulağımı sevimli aeroblarla paylaşmamdan mütevellit kulaklıklardan uzak durmak zorunda kalmam..
Sen benim için üzüledur dear okurcuğum, ben kulağımda tepişen ve dayanılmaz bir ağrıya sebep olan misafirlerim, beynimde hasar bırakmasından korktuğum müziğim ve o çok sevdiğin incelikli mizah anlayışımla sırf senin için kaleme aldığım yeni yazı dizimin başına geçeyim.
Yarın Geveze'de...
BAL'ın Ayranını İçtim de Geldim.
cmd+alt+eject
Tatilde nasıl bir ruh hali içindeysem artık, manyaklar gibi sabahladım dear okur. -4 am.-1 pm. arası uyku. oh.-
Bu da halihazırda trip atmakta olan uyku düzenimin "Tüm bu yaşananlardan sonra sana nasıl güveneceğimi bilmiyorum Geveze. Sorun bende değil sende. Ben daha iyilerine layığım. Yaşandı ve bitti saygısızca. Arkadaş kalmayalım. Fotoğraflarda benim olduğum kısımları da kesip aldım. Telefonundan da numaramı sildim. Havsalan da pek süper değil, ezberleyememişsindir zaten. Elveda." diyerek kapıyı çarpıp gitmesine yol açtı tabii.
E haklı tabii bi yerde.
Bu acı ayrılıktan sonra da şimdiye kadar yaşadığım 2. en büyük uyku problemimi yaşadım.
İlki geçen yazki saçma sapan somnifobiydi.
Ölmekten korkan biri değilim, ama ölümü yaşamak istiyorum. 'En güzel ölüm, uykuda ölüm.' falan filan muhabbetlerini saçma buluyorum, öldüğünden haberi olmalı yahu insanın; hapşırmıyorsun be adam, ölüyorsun!
İşte bu tribimden dolayı bir ara acayip bir şekilde uyuyamadım. Önceleri neden uyuyamadığımı da çözememiştim, yastığı yorganı görünce saçma bir korku kaplıyordu içimi. Ananemi yatırıp sabaha kadar Cnbc-e izliyordum. -jay leno filan neyse de gece gece yayınladıkları filmler müthiş yalnız. nice zamandır uyuyamıyorum, kafam bi milyon ve iran sinemasından güzide örnekler izliyorum. o kafayla karakterleri filan karıştırıyordum ha bire. aradan farsça kelime yakalamaya çalışıyorum her şeye rağmen. şimdi sorsan darbareye elly hakkında ne hatırlıyorsun diye, 'çok enteresan 'hanım' diyorlardı. haa bi de kız kayboluyordu ama oradaki metaforu anlamadım.' derim.-
Yaklaşık 3 uykusuz günün sonunda kendi kendime sorunun kaynağına inebildim de o zaman fark ettim uyurken ölmekten korktuğumu. Resmen ergen tribi atmışım diye çok güldüm kendime. Önceleri sabah uyumaya başladım, sonra da kendiliğinden çözülüverdi işte.
Ama o ara fark ettim ki uyku bozukluğu rezil bir şey. Yani bir defa dikkatin sürekli dağınık oluyor, mütemadiyen bir şeyleri döküyorsun, bir saçmalık yapıyorsun, düşündüğün şeyi aslında söylediğini fark ediyorsun ve gözlerin acayip acıyor.
Bu ara da uyku düzenimin çekip gitmesinden mütevellit, sürekli uykum var ama uyuyamıyorum. Şu saat oldu hiç uykum yok, saatlerdir kitap okumanın verdiği göz ağrısı var yalnızca. Ama işin fenası bu saatlerde kaçacak delik arayan uykumun sabahları yakamı bırakmaması. Derslerde filan açılıyor da o öğle arası yok mu o öğle arası.. Yağmurdan dolayı voleybol oynamaya filan da çıkamıyoruz, sınıf sıcak, karnım tok, ninni gibi sesler.. -amfi getirip elektro gitar çalıyorlar. yazarın ninni gibi dediği de bu hani.-
İşte böyle anlardan birinde arkadaşlar hiç ama hiç ilgimi çekmeyen bir konudan -yeteneksiz sizsiniz'den bi yarışmacı bişey yapmış da bişey olmuş da çok enteresanmış da..- bahsediyorlardı ki kafamı sıraya koyup yerdeki karoları saymaya başladım.. Sonra da uyudum. Ama bayağı bayağı bir uyumuşum. Sonra gitar çalan vatandaş Paint It Black çalmaya başladı ve ben gözlerimi sonuna kadar açtım. Hiç uyumamış gibi arkadaşların muhabbetine dahil oldum, ortaya da şöyle bir şey çıktı:
-Aslında klasik okumak istiyorum. Annem de Geveze de baskı yapı.. *adımı duyarım ve dalarım. ne var yani, fikrimi sordular sandım ve uyuduğumu anlamasınlar istedim.*
-Kalitesiz işlerden deli para kazanıyor, evet. Klasik olacak ama halk da bunu istemiyor/izlemiyor mu? Yani alakasız pop müziklerle ritmi uyuşmayan bir çaçayı, ne bileyim rumbayı izleyip de 'Hahhha, şarkı 6lık, ama dansın adımları 8lik.. Uc-cuuz, baya-ğııı!' diyor mu san..
-Aaahahahahahahhhahhaahaaa..
Ve ben de bunun üstüne uyuduğumu inkâr ettim pervasızca.. Yemediler tabii, ama en azından denedim.
Velhasıl kelâm, bu gece ne yapıp ne edip uyuyabilmek, yatakta dönüp durmayı, kalkıp kalkıp su içmeyi, portakal yemeyi başka bahara bırakmak istiyorum. Benim de bir muhitim, bir karizmam var, insomniaymış, somnifobiymiş.. Böyle şeylerle onları tehlikeye atamam ben!
Peehh... Yaparım bir cmd+alt+eject, uyurum işte tamam mı!
-buna inandım ama.-
ps. 18 Şubat benim doğumgünümdü. Takvime göre 15 -bence 16- yaşındayım artık.
Bu da halihazırda trip atmakta olan uyku düzenimin "Tüm bu yaşananlardan sonra sana nasıl güveneceğimi bilmiyorum Geveze. Sorun bende değil sende. Ben daha iyilerine layığım. Yaşandı ve bitti saygısızca. Arkadaş kalmayalım. Fotoğraflarda benim olduğum kısımları da kesip aldım. Telefonundan da numaramı sildim. Havsalan da pek süper değil, ezberleyememişsindir zaten. Elveda." diyerek kapıyı çarpıp gitmesine yol açtı tabii.
E haklı tabii bi yerde.
Bu acı ayrılıktan sonra da şimdiye kadar yaşadığım 2. en büyük uyku problemimi yaşadım.
İlki geçen yazki saçma sapan somnifobiydi.
Ölmekten korkan biri değilim, ama ölümü yaşamak istiyorum. 'En güzel ölüm, uykuda ölüm.' falan filan muhabbetlerini saçma buluyorum, öldüğünden haberi olmalı yahu insanın; hapşırmıyorsun be adam, ölüyorsun!
İşte bu tribimden dolayı bir ara acayip bir şekilde uyuyamadım. Önceleri neden uyuyamadığımı da çözememiştim, yastığı yorganı görünce saçma bir korku kaplıyordu içimi. Ananemi yatırıp sabaha kadar Cnbc-e izliyordum. -jay leno filan neyse de gece gece yayınladıkları filmler müthiş yalnız. nice zamandır uyuyamıyorum, kafam bi milyon ve iran sinemasından güzide örnekler izliyorum. o kafayla karakterleri filan karıştırıyordum ha bire. aradan farsça kelime yakalamaya çalışıyorum her şeye rağmen. şimdi sorsan darbareye elly hakkında ne hatırlıyorsun diye, 'çok enteresan 'hanım' diyorlardı. haa bi de kız kayboluyordu ama oradaki metaforu anlamadım.' derim.-
Yaklaşık 3 uykusuz günün sonunda kendi kendime sorunun kaynağına inebildim de o zaman fark ettim uyurken ölmekten korktuğumu. Resmen ergen tribi atmışım diye çok güldüm kendime. Önceleri sabah uyumaya başladım, sonra da kendiliğinden çözülüverdi işte.
Ama o ara fark ettim ki uyku bozukluğu rezil bir şey. Yani bir defa dikkatin sürekli dağınık oluyor, mütemadiyen bir şeyleri döküyorsun, bir saçmalık yapıyorsun, düşündüğün şeyi aslında söylediğini fark ediyorsun ve gözlerin acayip acıyor.
Bu ara da uyku düzenimin çekip gitmesinden mütevellit, sürekli uykum var ama uyuyamıyorum. Şu saat oldu hiç uykum yok, saatlerdir kitap okumanın verdiği göz ağrısı var yalnızca. Ama işin fenası bu saatlerde kaçacak delik arayan uykumun sabahları yakamı bırakmaması. Derslerde filan açılıyor da o öğle arası yok mu o öğle arası.. Yağmurdan dolayı voleybol oynamaya filan da çıkamıyoruz, sınıf sıcak, karnım tok, ninni gibi sesler.. -amfi getirip elektro gitar çalıyorlar. yazarın ninni gibi dediği de bu hani.-
İşte böyle anlardan birinde arkadaşlar hiç ama hiç ilgimi çekmeyen bir konudan -yeteneksiz sizsiniz'den bi yarışmacı bişey yapmış da bişey olmuş da çok enteresanmış da..- bahsediyorlardı ki kafamı sıraya koyup yerdeki karoları saymaya başladım.. Sonra da uyudum. Ama bayağı bayağı bir uyumuşum. Sonra gitar çalan vatandaş Paint It Black çalmaya başladı ve ben gözlerimi sonuna kadar açtım. Hiç uyumamış gibi arkadaşların muhabbetine dahil oldum, ortaya da şöyle bir şey çıktı:
-Aslında klasik okumak istiyorum. Annem de Geveze de baskı yapı.. *adımı duyarım ve dalarım. ne var yani, fikrimi sordular sandım ve uyuduğumu anlamasınlar istedim.*
-Kalitesiz işlerden deli para kazanıyor, evet. Klasik olacak ama halk da bunu istemiyor/izlemiyor mu? Yani alakasız pop müziklerle ritmi uyuşmayan bir çaçayı, ne bileyim rumbayı izleyip de 'Hahhha, şarkı 6lık, ama dansın adımları 8lik.. Uc-cuuz, baya-ğııı!' diyor mu san..
-Aaahahahahahahhhahhaahaaa..
Ve ben de bunun üstüne uyuduğumu inkâr ettim pervasızca.. Yemediler tabii, ama en azından denedim.
Velhasıl kelâm, bu gece ne yapıp ne edip uyuyabilmek, yatakta dönüp durmayı, kalkıp kalkıp su içmeyi, portakal yemeyi başka bahara bırakmak istiyorum. Benim de bir muhitim, bir karizmam var, insomniaymış, somnifobiymiş.. Böyle şeylerle onları tehlikeye atamam ben!
Peehh... Yaparım bir cmd+alt+eject, uyurum işte tamam mı!
-buna inandım ama.-
ps. 18 Şubat benim doğumgünümdü. Takvime göre 15 -bence 16- yaşındayım artık.
Yeni Başlayanlar İçin Mardin 2 | Bir Nevi Survivor
Bu post, tıpkı buradaki kardeşi gibi bütünüyle tamamıyla absalom'a ithaf edilmiştir, hatta absalom için yazılmıştır. Ama benim en sevdiğim dearest okurum tabii ki göğsünü gere gere okuyabilir.
...
Başlamadan önce söylemeliyim ki bloguma ve dear okurlarıma hasret kalmak evlat acısı yaşamak gibi bir şeymiş.
Unutmadan, öykü gerilim unsurları içermektedir.
...
-mistik bir sesle, sisli bir mekânda okuyunuz.-
Zamanın birinde, adı sanı şu an için bize lazım olmayan bir kahraman uzaak doğudan bir diyara gitmiş. Bu diyarın toprakları çorak, iklimi kurak, akrepleri manyak imiş.
-peki ya kahramanın orada işi neymiş?-
Kahramanımız oraya annesini görmeye ve tatil yapmaya gitmiş. Bütüün gün zorlu görevler peşinde koşuyor, -bakkaldan ekmek almak, sıcaktan buharlaşmamaya çalışmak, evdeki Fanta stoklarını eritmek, belgesel ve film izlemek, Fransızca öğrenmeye hazırlık yapmak -bu da ne demekse-, resim yapmak, yöre halkıyla iletişime geçmek- maceradan maceraya ter döküyormuş.
Haftasonlarından birinde pek muhterem kahraman, annesi ve ananesiyle kahvaltısını yapıyormuş ki, annesi ona çok zorlu bir görev vermiş: Bulaşıkları yıkamak!
Aramızda kalsın ama; sözümona kahramanımız o kadar üşengeç, o kadar tembel, o kadar sakarmış ki bu görevden kaçmak için türlü bahaneler uydurmuş. -'bugün Londra'da yağmur yağacakmış, dizlerim nasıl ağrıyor bir bilsen!', 'sen kilo mu aldın?', 'galiba omzum çıktı.'- Her ne hikmetse anne kişisi hiç itiraz etmeden bu bahaneleri kabul etmiş.
Bunun üzerine kahramanımız; yokluğunda sabahı zor eden, içip içip ağlayan, pillerini çıkartma tehditleri savuran zavallı televizyon kumandasını tüm bu dertlerden kurtarmaya gitmiş. O belgeseller, ithal diziler izleyedursun; annesi bulaşıkları yıkamaya koyulmuş.
Ama o da nesi, sevgili anne lavaboda ''süpürge çöpüne benzer bi'şey'' olarak tanımladığı sarı bir cisim görmüş. İçinde depir depir depinen çılgıaan Orta Asya Türkü'ne hakim olamayarak o sarı cisimciği tutmuş, var gücüyle çekmiş. O çektikçe cisimcik kımıldanıyor, uzadıkça uzuyormuş.
Basireti bağlanan anne, çektiği cisimciğin bir akrep olduğunu epey sonra anlamış. Anladığında da çığlık atarak lavabodan uzaklaşmış. Anane kişisi hemen durumu analiz etmiş, ''Nöölyooğ orda?'' diye koşarak gelen kahramanımızı mutfağın kapısında durdurmuş. Tabii kendisi de mutfaktan çıkmayı ihmal etmemiş.
Olayı anlayan kahramanımız korkudan üç buçuk atadursun, çok zeki olduğu için akrebin üzerine PorÇöz, lavabo-aç veya kaynar su dökünce ölebileceğini o kargaşaya rağmen akıl etmiş. Gerekli işlemler yapılmış, musluktan şelale gibi sular akmış ve akrep Hakk'ın rahmetine kavuşmuş.
Anne ellerini sterilize etmiş, anane lavaboların giderleri için taş, kumaş ve telden özel aygıtlar hazırlamış ve lavabolar kullanılmadıkları zamanlarda giderlerin üzerinde oturmaları için onları tembihlemiş. Bu sırada ne akrebi gören ne de mutfağa giren kahraman, yaklaşık 30 dakika içerisinde 3 tane uçuk çıkartmış. -hayatında ilk defa uçuk sahibesi olmuş, dudakları Angelina Jolie ve Rihanna karışımı ucubik bir forma bürünmüş.-
Ortalık yatışınca cesur kahramanımız internetten akrepler hakkında geniş çaplı bir araştırma yapmış. Maviyi ateş sanıp yaklaşmadıklarını öğrenince oturma odasındaki, mavinin bütün tonlarını ihtiva eden halının üzerinde yaşama kararı almış. Anneyi de kükürt ve Arap sabunu bulması konusunda tembihlemiş.
Akşamüstüne doğru annenin bir arkadaşı gelmiş, lavabonun vidalarını söküp 8 boğumlu ve süpersonik zehirli akrebin cesedini çıkartmış. Bu sırada da 'Hayvanı haşat etmişsiniz doktor hanım.' demeyi unutmamış. -PorÇöz çok süper bişeymiş, o an kahramanımız bunu bir kez daha anlamış.-
Anne bu macerayı hastahanede arkadaşlarına anlatınca isminin başına Survivor cesaret unvanı almış. Ortadoğu ve Balkanların en cesur Kahramanı ise korkudan yaklaşık 200 gr çikolata tüketmiş ve uçuklarıyla dertleşmiş. Anane ise bu sayede alter egosu olan Derya Baykal için bir craft faaliyetinde bulunduğuna seviniyormuş. -yaşasın giderlerdeki taşlar!!-
Başka ve daha az heyecanlı bir Mardin macerası da burada.
**Hâlâ yazılı oluyoruz ve son 2 haftada 3 kilo vermenin kıvancını yaşıyorum. Bipolar davranış bozuluğuna ramak kaldı zira bir insanın geometriden 51, fizikten 95 alması akıl kârı bir olay değil. Ha, bir de hangi akla hizmet 2. yabancı dili Fransızca seçtim bilmiyorum.
**Hikâyedeki 'Kahraman' benim bi arkadaş. Evet.
**Nihayet yeni bir telefonum oldu, artık okuldan filan blog kaydı yapabilirim, heyoo.
Kendine iyi bak dear okur, benim yerime de dinlen, gül, uyu.
...
Başlamadan önce söylemeliyim ki bloguma ve dear okurlarıma hasret kalmak evlat acısı yaşamak gibi bir şeymiş.
Unutmadan, öykü gerilim unsurları içermektedir.
...
-mistik bir sesle, sisli bir mekânda okuyunuz.-
Zamanın birinde, adı sanı şu an için bize lazım olmayan bir kahraman uzaak doğudan bir diyara gitmiş. Bu diyarın toprakları çorak, iklimi kurak, akrepleri manyak imiş.
-peki ya kahramanın orada işi neymiş?-
Kahramanımız oraya annesini görmeye ve tatil yapmaya gitmiş. Bütüün gün zorlu görevler peşinde koşuyor, -bakkaldan ekmek almak, sıcaktan buharlaşmamaya çalışmak, evdeki Fanta stoklarını eritmek, belgesel ve film izlemek, Fransızca öğrenmeye hazırlık yapmak -bu da ne demekse-, resim yapmak, yöre halkıyla iletişime geçmek- maceradan maceraya ter döküyormuş.
Haftasonlarından birinde pek muhterem kahraman, annesi ve ananesiyle kahvaltısını yapıyormuş ki, annesi ona çok zorlu bir görev vermiş: Bulaşıkları yıkamak!
Aramızda kalsın ama; sözümona kahramanımız o kadar üşengeç, o kadar tembel, o kadar sakarmış ki bu görevden kaçmak için türlü bahaneler uydurmuş. -'bugün Londra'da yağmur yağacakmış, dizlerim nasıl ağrıyor bir bilsen!', 'sen kilo mu aldın?', 'galiba omzum çıktı.'- Her ne hikmetse anne kişisi hiç itiraz etmeden bu bahaneleri kabul etmiş.
Bunun üzerine kahramanımız; yokluğunda sabahı zor eden, içip içip ağlayan, pillerini çıkartma tehditleri savuran zavallı televizyon kumandasını tüm bu dertlerden kurtarmaya gitmiş. O belgeseller, ithal diziler izleyedursun; annesi bulaşıkları yıkamaya koyulmuş.
Ama o da nesi, sevgili anne lavaboda ''süpürge çöpüne benzer bi'şey'' olarak tanımladığı sarı bir cisim görmüş. İçinde depir depir depinen çılgıaan Orta Asya Türkü'ne hakim olamayarak o sarı cisimciği tutmuş, var gücüyle çekmiş. O çektikçe cisimcik kımıldanıyor, uzadıkça uzuyormuş.
Basireti bağlanan anne, çektiği cisimciğin bir akrep olduğunu epey sonra anlamış. Anladığında da çığlık atarak lavabodan uzaklaşmış. Anane kişisi hemen durumu analiz etmiş, ''Nöölyooğ orda?'' diye koşarak gelen kahramanımızı mutfağın kapısında durdurmuş. Tabii kendisi de mutfaktan çıkmayı ihmal etmemiş.
Olayı anlayan kahramanımız korkudan üç buçuk atadursun, çok zeki olduğu için akrebin üzerine PorÇöz, lavabo-aç veya kaynar su dökünce ölebileceğini o kargaşaya rağmen akıl etmiş. Gerekli işlemler yapılmış, musluktan şelale gibi sular akmış ve akrep Hakk'ın rahmetine kavuşmuş.
Anne ellerini sterilize etmiş, anane lavaboların giderleri için taş, kumaş ve telden özel aygıtlar hazırlamış ve lavabolar kullanılmadıkları zamanlarda giderlerin üzerinde oturmaları için onları tembihlemiş. Bu sırada ne akrebi gören ne de mutfağa giren kahraman, yaklaşık 30 dakika içerisinde 3 tane uçuk çıkartmış. -hayatında ilk defa uçuk sahibesi olmuş, dudakları Angelina Jolie ve Rihanna karışımı ucubik bir forma bürünmüş.-
Ortalık yatışınca cesur kahramanımız internetten akrepler hakkında geniş çaplı bir araştırma yapmış. Maviyi ateş sanıp yaklaşmadıklarını öğrenince oturma odasındaki, mavinin bütün tonlarını ihtiva eden halının üzerinde yaşama kararı almış. Anneyi de kükürt ve Arap sabunu bulması konusunda tembihlemiş.
Akşamüstüne doğru annenin bir arkadaşı gelmiş, lavabonun vidalarını söküp 8 boğumlu ve süpersonik zehirli akrebin cesedini çıkartmış. Bu sırada da 'Hayvanı haşat etmişsiniz doktor hanım.' demeyi unutmamış. -PorÇöz çok süper bişeymiş, o an kahramanımız bunu bir kez daha anlamış.-
Anne bu macerayı hastahanede arkadaşlarına anlatınca isminin başına Survivor cesaret unvanı almış. Ortadoğu ve Balkanların en cesur Kahramanı ise korkudan yaklaşık 200 gr çikolata tüketmiş ve uçuklarıyla dertleşmiş. Anane ise bu sayede alter egosu olan Derya Baykal için bir craft faaliyetinde bulunduğuna seviniyormuş. -yaşasın giderlerdeki taşlar!!-
Başka ve daha az heyecanlı bir Mardin macerası da burada.
**Hâlâ yazılı oluyoruz ve son 2 haftada 3 kilo vermenin kıvancını yaşıyorum. Bipolar davranış bozuluğuna ramak kaldı zira bir insanın geometriden 51, fizikten 95 alması akıl kârı bir olay değil. Ha, bir de hangi akla hizmet 2. yabancı dili Fransızca seçtim bilmiyorum.
**Hikâyedeki 'Kahraman' benim bi arkadaş. Evet.
**Nihayet yeni bir telefonum oldu, artık okuldan filan blog kaydı yapabilirim, heyoo.
Kendine iyi bak dear okur, benim yerime de dinlen, gül, uyu.
Nasıl Delirdim | Bir Ergenin Sarkastik Macerası
Mardin/Derik'ten size seslendiğim şu dakikalarda manyak gibi sağımı solumu kolaçan ediyor, arada bir de Shakira vari 'shake shake it' hareketlerine gark oluyorum. Zira her tarafta sivrisinek var. (Mardin'de ne işim var? Annem mecburi hizmet için 350 günlüğüne burada. Anneannem ve ben de manevi destek için geldik.)
Ne şartlar altında olduğumu anlattığma göre aksiyon sahnelerine geçiyorum dear okur. Ufak dil sürçmelerini mazur gör.
Ehhem. Öhhöm. -boğazımı temizledim.-
***
Tarih 20 Temmuz 2010, mekan Sun Express Mardin uçağı. Geveze kulaklarında Tanju Okan, bir yandan kafasını sallayıp bir yandan da kitap okumaktadır. -multi tasking.- Derken tuvalete gitmesi gerektiğini fark eder. Tam ayağa kalmışken anons yapılır:
"Nütfen nerlerinize toturup nepniyet kmerlerinizi bağlayınnığz."
Haliyle Geveze koltuğuna geri oturur.
***
Aradan bir vakit geçer, havaalanından koştur koştur emniyete gidilir. Yeşil pasaport için parmak izi verilmeden önce Geveze yine koştur koştur tuvalete gider.
Tam burada ekran kararır. Tekrar aydınlandığında Geveze'ye yakın markaj dalınmaktadır. Geveze'nin suratında ablak, şaşkın, korkmuş, ürpermiş, midesi bulanmış, gözleri yaşarmış, kindar, agresif bir ifade hüküm sürmektedir.
Derken ekran yine kararır. Aydınlandığında jimmy-jib tuvaletin deliğine doğru koşturmaktadır. Delikte ise bir Samsung j700 + 1 gb bellek kartı + hatıra fotoğrafları + telefon numaraları + önemli olayların kayıtlı olduğu takvim dönüp durmaktadır. Dönüp durmaktadır. Dönüp. Durmaktadır.
*** burada reklam girer***
*Onlarınkiy gibi bir yaşamınız olmayabiliyr ama onlarınkiy gibi bir arabanıız olabiliyr. Magnum Gold yiyin Bentley Continental cii tii bişey KAZAN[maşansınıyakalay]IN.
*Arkgo traş jéli. Odom gıbi bakım. -é=hayli açık e.-
*Tütttütütütüüütü. Dimmes limonata. Katkı maddesi içermeyen tek limmonata.
-burada messenger titrer, reklamların kalanını kaçırırım.-
*Mola Bitdi. Coca Colayle keyif sürüyor. Eaaeeaaahhhhş.
***burada reklam biter***
Geveze'nin ağzı önce 'Eedriyıın' der gibi büzülmüş, sonra 'Haaaay seniiii' der gibi açılmıştır. Sonra kapanmıştır. Sonra limon yemiş gibi olmuştur.
Kolları ileri doğru uzanmış ama sadece uzanmıştır. Ve Samsun j700 bütün haşmetiyle tuvaletin deliğine 'şlop' diye düşmüştür. Ekran kararır.
***
Geveze annesini çağırmıştır.
'Ahhahahah. Anne nooldu biliyoo musuan... Ahhhhahah. Telefonum tuvalete düştü. Ühüüüvvaaaaa. Telefonum. Ühüvvaaa. Fotoğraflarım. Ühhüü. Tuvalet. Ühüvvvaaaa. Takvimim. Ühüv. Telefon rehberim. Ühüv. Tuvalete düştü. Ühüvvaaaaaaaa. Düştü. Ahahah.'
Ve anne ben-sana-söylemiştim bakışını yapar. Sonra da;
'Keşke tuvalete girmeden önce telefonun bana verseydin. Hep de cebinde taşıma onu derim ama.' der. Ardından Geveze avaz avaz konuşur:
'Teselli et beniiğ. İstemeden olduuuğ. Cebim çok dardı aslındaağ. Teselli et beniiiiiğ. Tesellliiiii. Senin yüzündeeeen. Eveeeet, senin yüzündeeeeeen.'
'Önemli değil, yenisini alırız. Ama dikkat etseydin keşke.'
'Aceleden unuttuuuaam. Ama senin yüzündeen. Bana hatırlatabilirdiin. Ama hatırlatmadıın. Cebim de dardı. Düşüverdii. Senin yüzündeen. Hatırlatabilirdin. Dardı cebiiiim. Dardııı. Düşmezdiii. Cebiiim.ÜHÜVAAAAAAĞĞAAAHAHAHAHAHAHAHAAAAAH.
Ve ardından görevlilere haber verilir. Ama telefon çıkartılamaz zira delik neredeyse bir metre kadar derindir. Çıkartılmasına imkan yoktur.
Bu Filmden Çıkarılacak Dersler
*Geveze sakar DEĞİLDİR. Sadece kazaya yatkındır.
*Bir ergen;
a. Her zaman haklıdır.
b. Haklı olmadığı zamanlarda a maddesine göre davranılır.
*Bu olanlar tamamen Geveze'nin annesinin suçudur. Çünkü;
a. Geveze'yi sürekli 'Telefonunu cebinde taşıma.' diye uyardığı için şapşallaştırmıştır.
b. Tuvalete girmeden önce Geveze'nin telefonunu almamıştır.
c. Geveze'yi suçlamamıştır.
d. Geveze'nin cebinin dar olduğuna inanmamıştır.
e. Geveze'ye acele ettirmiştir.
f. geveze her zaman haklıdır. bonus track: Ve masumdur.
*Para biriktirmek zor iştir. Hakikaten. Anneyle ananeyi söğüşleseniz bile.
*Geveze'ye acilen N97 alınmalıdır. Çünkü o tuvalet deliğine sığmaz. Yoksa başka bir nedeni yok. Yok tabii.
*Kurallara ve anonslara uymak kötü bir şeydir. Sırf kurallara ve anonslara uyduğunuz için;
a. Telefonunuz tuvalete düşebilir.
b. Hepsi annenizin yüzünden olabilir.
c. Daha önce telefonunuzu cebinizden düşürüp tekrar bulmanıza ve zilyar defa uyarı almanıza rağmen olanlar olabilir. Ama ergenseniz masumsunuz.
d. Gideceğiniz yere geç kalabilirsiniz.
e. Kazulet olabilirsiniz.
f. Saf konumuna düşebilirsiniz.
g. Ya da hiçbir şey olmaz.
Yarınki Derik macerasını bayiinizden ısrarla isteyiniz. Zira yarınki macerada aksiyon, romantizm, kan, revan, yara, bere, sarımsak, tuz ruhu, tornavida, vahşi hayvanlar ve entrika göz dolduracak.
Ne şartlar altında olduğumu anlattığma göre aksiyon sahnelerine geçiyorum dear okur. Ufak dil sürçmelerini mazur gör.
Ehhem. Öhhöm. -boğazımı temizledim.-
***
Tarih 20 Temmuz 2010, mekan Sun Express Mardin uçağı. Geveze kulaklarında Tanju Okan, bir yandan kafasını sallayıp bir yandan da kitap okumaktadır. -multi tasking.- Derken tuvalete gitmesi gerektiğini fark eder. Tam ayağa kalmışken anons yapılır:
"Nütfen nerlerinize toturup nepniyet kmerlerinizi bağlayınnığz."
Haliyle Geveze koltuğuna geri oturur.
***
Aradan bir vakit geçer, havaalanından koştur koştur emniyete gidilir. Yeşil pasaport için parmak izi verilmeden önce Geveze yine koştur koştur tuvalete gider.
Tam burada ekran kararır. Tekrar aydınlandığında Geveze'ye yakın markaj dalınmaktadır. Geveze'nin suratında ablak, şaşkın, korkmuş, ürpermiş, midesi bulanmış, gözleri yaşarmış, kindar, agresif bir ifade hüküm sürmektedir.
Derken ekran yine kararır. Aydınlandığında jimmy-jib tuvaletin deliğine doğru koşturmaktadır. Delikte ise bir Samsung j700 + 1 gb bellek kartı + hatıra fotoğrafları + telefon numaraları + önemli olayların kayıtlı olduğu takvim dönüp durmaktadır. Dönüp durmaktadır. Dönüp. Durmaktadır.
*** burada reklam girer***
*Onlarınkiy gibi bir yaşamınız olmayabiliyr ama onlarınkiy gibi bir arabanıız olabiliyr. Magnum Gold yiyin Bentley Continental cii tii bişey KAZAN[maşansınıyakalay]IN.
*Arkgo traş jéli. Odom gıbi bakım. -é=hayli açık e.-
*Tütttütütütüüütü. Dimmes limonata. Katkı maddesi içermeyen tek limmonata.
-burada messenger titrer, reklamların kalanını kaçırırım.-
*Mola Bitdi. Coca Colayle keyif sürüyor. Eaaeeaaahhhhş.
***burada reklam biter***
Geveze'nin ağzı önce 'Eedriyıın' der gibi büzülmüş, sonra 'Haaaay seniiii' der gibi açılmıştır. Sonra kapanmıştır. Sonra limon yemiş gibi olmuştur.
Kolları ileri doğru uzanmış ama sadece uzanmıştır. Ve Samsun j700 bütün haşmetiyle tuvaletin deliğine 'şlop' diye düşmüştür. Ekran kararır.
***
Geveze annesini çağırmıştır.
'Ahhahahah. Anne nooldu biliyoo musuan... Ahhhhahah. Telefonum tuvalete düştü. Ühüüüvvaaaaa. Telefonum. Ühüvvaaa. Fotoğraflarım. Ühhüü. Tuvalet. Ühüvvvaaaa. Takvimim. Ühüv. Telefon rehberim. Ühüv. Tuvalete düştü. Ühüvvaaaaaaaa. Düştü. Ahahah.'
Ve anne ben-sana-söylemiştim bakışını yapar. Sonra da;
'Keşke tuvalete girmeden önce telefonun bana verseydin. Hep de cebinde taşıma onu derim ama.' der. Ardından Geveze avaz avaz konuşur:
'Teselli et beniiğ. İstemeden olduuuğ. Cebim çok dardı aslındaağ. Teselli et beniiiiiğ. Tesellliiiii. Senin yüzündeeeen. Eveeeet, senin yüzündeeeeeen.'
'Önemli değil, yenisini alırız. Ama dikkat etseydin keşke.'
'Aceleden unuttuuuaam. Ama senin yüzündeen. Bana hatırlatabilirdiin. Ama hatırlatmadıın. Cebim de dardı. Düşüverdii. Senin yüzündeen. Hatırlatabilirdin. Dardı cebiiiim. Dardııı. Düşmezdiii. Cebiiim.ÜHÜVAAAAAAĞĞAAAHAHAHAHAHAHAHAAAAAH.
Ve ardından görevlilere haber verilir. Ama telefon çıkartılamaz zira delik neredeyse bir metre kadar derindir. Çıkartılmasına imkan yoktur.
Bu Filmden Çıkarılacak Dersler
*Geveze sakar DEĞİLDİR. Sadece kazaya yatkındır.
*Bir ergen;
a. Her zaman haklıdır.
b. Haklı olmadığı zamanlarda a maddesine göre davranılır.
*Bu olanlar tamamen Geveze'nin annesinin suçudur. Çünkü;
a. Geveze'yi sürekli 'Telefonunu cebinde taşıma.' diye uyardığı için şapşallaştırmıştır.
b. Tuvalete girmeden önce Geveze'nin telefonunu almamıştır.
c. Geveze'yi suçlamamıştır.
d. Geveze'nin cebinin dar olduğuna inanmamıştır.
e. Geveze'ye acele ettirmiştir.
f. geveze her zaman haklıdır. bonus track: Ve masumdur.
*Para biriktirmek zor iştir. Hakikaten. Anneyle ananeyi söğüşleseniz bile.
*Geveze'ye acilen N97 alınmalıdır. Çünkü o tuvalet deliğine sığmaz. Yoksa başka bir nedeni yok. Yok tabii.
*Kurallara ve anonslara uymak kötü bir şeydir. Sırf kurallara ve anonslara uyduğunuz için;
a. Telefonunuz tuvalete düşebilir.
b. Hepsi annenizin yüzünden olabilir.
c. Daha önce telefonunuzu cebinizden düşürüp tekrar bulmanıza ve zilyar defa uyarı almanıza rağmen olanlar olabilir. Ama ergenseniz masumsunuz.
d. Gideceğiniz yere geç kalabilirsiniz.
e. Kazulet olabilirsiniz.
f. Saf konumuna düşebilirsiniz.
g. Ya da hiçbir şey olmaz.
Yarınki Derik macerasını bayiinizden ısrarla isteyiniz. Zira yarınki macerada aksiyon, romantizm, kan, revan, yara, bere, sarımsak, tuz ruhu, tornavida, vahşi hayvanlar ve entrika göz dolduracak.
“Bunu ben bile hayal edemezdim.” Stephen KING
“Benim kitaplarımın daha edebi hâli. Geveze bunu nasıl başardı anlamıyorum.” Dan BROWN
“Çöl ikliminde geçmesine rağmen bize bizi anlatıyor.” Seattle Times
“Benden daha boş ve popüler olamaz. İmkanı yok.” Stephenie MEYER
“Ticar... Yani edebi tanıtımlarımıza yeni bir form ekliyor: Çok okunan. Bestseller listelerinin köküne kibrit suyuu!” New York Times
“Bu öykünün filmini çekmeyi planlıyorum, çok etkilendim. Başrollerde radikal bir değişiklikle Johnny Bonham Carter ile Helena Depp'i oynatacağım.” Tim BURTON
“Olay Mardin'de geçiyor.” Woody ALLEN
Edito: İvit, bu muhteşem övgüleri toplayan harikuleyt yazım, iştee burda: http://gevezenindunyasi.blogspot.com/2010/12/yeni-baslayanlar-icin-mardin-2-bir-nevi.html
Selüloza Geri Dönüş
Malum, SBS gazisiyim ben. Ama ona rağmen içimdeki wedding crasher tipli tatil manyağı durmadı dear okur, durmayacak... Bu sebeple sınavdan çıkıp artiz artiz puanımı yazıp İzmir'e tüydüm.
Ben kendimi zeki sanadurayım, ananem dehasıyla beni alt etmek için hain, habis, hunhar gibi 'h' ile başlayan Osmanlıca kelimelerden oluşan sıfatlara sahip bir plan kurmuştu.
Daha İzmir'de de kuşların cıvıldayıp, trafiğin akıp, insanların koşuşturup durduğunu göremeden dağ başına çıkartıldım. Sağım solum ot, farklı açılardan bakınca rengi değişen janjanlı böcek, üzerinde kuşların gezindiği ezik dutlarla doluyken mangal kokusu eşliğinde kaşındım ve dahi derimi yüzdüm.
Bu vesileyle bir kez daha gördüm ki doğa bana yaramıyor. Hakikaten beynim pörsüyor. Eve gelince Ice Tea diye kola içtiğimi göz önünde bulundurarak kenime bağ bahçe olaylarını yasaklıyorum.
Düşünsene bir dear okur, bir dahaki gezi sonrası bizim ev diye başka bir eve girmeyeceğimin, arabaya biniyorum diye bagaja oturmayacağımın, adımı sorduklarında Abuzitdin demeyeceğimin garantisi yok. Olayı istatistiğe vurduğumuzda 27 bağ muhabbetinin 34'ünde IQ seviyemi 1/75 oranında küçük gösteren saçma hareketlerde bulunduğumu açık seçik gözlemleyebiliriz.
Elimdeki bu sayısal verilere bakarak söylüyorum ki, selülozdan gelmiş olabilirim ama şu yakında bir daha selüloza geri dönmeyeceğim. Ananeeeee, bu da böyle bilineee.
Ben kendimi zeki sanadurayım, ananem dehasıyla beni alt etmek için hain, habis, hunhar gibi 'h' ile başlayan Osmanlıca kelimelerden oluşan sıfatlara sahip bir plan kurmuştu.
Daha İzmir'de de kuşların cıvıldayıp, trafiğin akıp, insanların koşuşturup durduğunu göremeden dağ başına çıkartıldım. Sağım solum ot, farklı açılardan bakınca rengi değişen janjanlı böcek, üzerinde kuşların gezindiği ezik dutlarla doluyken mangal kokusu eşliğinde kaşındım ve dahi derimi yüzdüm.
Bu vesileyle bir kez daha gördüm ki doğa bana yaramıyor. Hakikaten beynim pörsüyor. Eve gelince Ice Tea diye kola içtiğimi göz önünde bulundurarak kenime bağ bahçe olaylarını yasaklıyorum.
Düşünsene bir dear okur, bir dahaki gezi sonrası bizim ev diye başka bir eve girmeyeceğimin, arabaya biniyorum diye bagaja oturmayacağımın, adımı sorduklarında Abuzitdin demeyeceğimin garantisi yok. Olayı istatistiğe vurduğumuzda 27 bağ muhabbetinin 34'ünde IQ seviyemi 1/75 oranında küçük gösteren saçma hareketlerde bulunduğumu açık seçik gözlemleyebiliriz.
Elimdeki bu sayısal verilere bakarak söylüyorum ki, selülozdan gelmiş olabilirim ama şu yakında bir daha selüloza geri dönmeyeceğim. Ananeeeee, bu da böyle bilineee.
Seviyoooor, Sevmiyoooor
Alice Harikalar Diyarında'yı Ali Sarikalar Diyarında anlayan ananecim, seni seviyorum.
Ne kadar güzel kobay olduğumuzu sınayan MEB'cim, seni sevmiyorum.
Denemelerin en kritik anlarında ucu biten kalemim, seni seviyorum.
En güzel renkli kalemlerinin uçları tel tel ayrılan Stabilo, seni sevmiyorum.
Paranoyaklaşmamın biricik sebebi George'um Orwell'ım, seni seviyorum.
Google'a 3 dakika 28 saniyede bağlanabilen TTNet, seni sevmiyorum. -hatta nefret ediyorum.-
Yıllardır konserlerinde doğru yer/doğru zamanı tutturamayan Teoman'cım, Metallica'cım, Slipknot'cım, her şeye rağmen sizi seviyorum.
Olmadık zamanlarda çözülen ayakkabı bağcığı, seni sevmiyorum.
Yanlış zamanda doğan doğru insan sayın James Dean, seni seviyorum.
Yere düşen bir şeyi aldıktan sonra mütemadi kafamı çarptığım masa, seni sevmiyorum.
Hiçbir şeye oy çokluğuyla on puan veremeyen Kutsal Bilgi Kaynağı, seni seviyorum.
Günlerdir bitiremediğim test kitabı, seni sevmiyorum.
Kağıdı değil fencinin elini zımbalayan zımba, seni -çok- seviyorum.
Bildiğim dört işlemi de karıştırmama sebep olan trigonometri, senden nefret nefret ediyorum.
Mekanik fizik, seni seviyoum.
Sürekli kaybolan çoraplarım, sizi sevmiyorum.
Tan x = sin x/ cos x diye diye bir yandan mırıl mırıl ezber yaparken bir yandan da post yazan ben, tembelliğine rağmen seni de Johnny Depp kadar seviyorum. Şimdi git test çöz, bi işe yara.
Ne kadar güzel kobay olduğumuzu sınayan MEB'cim, seni sevmiyorum.
Denemelerin en kritik anlarında ucu biten kalemim, seni seviyorum.
En güzel renkli kalemlerinin uçları tel tel ayrılan Stabilo, seni sevmiyorum.
Paranoyaklaşmamın biricik sebebi George'um Orwell'ım, seni seviyorum.
Google'a 3 dakika 28 saniyede bağlanabilen TTNet, seni sevmiyorum. -hatta nefret ediyorum.-
Yıllardır konserlerinde doğru yer/doğru zamanı tutturamayan Teoman'cım, Metallica'cım, Slipknot'cım, her şeye rağmen sizi seviyorum.
Olmadık zamanlarda çözülen ayakkabı bağcığı, seni sevmiyorum.
Yanlış zamanda doğan doğru insan sayın James Dean, seni seviyorum.
Yere düşen bir şeyi aldıktan sonra mütemadi kafamı çarptığım masa, seni sevmiyorum.
Hiçbir şeye oy çokluğuyla on puan veremeyen Kutsal Bilgi Kaynağı, seni seviyorum.
Günlerdir bitiremediğim test kitabı, seni sevmiyorum.
Kağıdı değil fencinin elini zımbalayan zımba, seni -çok- seviyorum.
Bildiğim dört işlemi de karıştırmama sebep olan trigonometri, senden nefret nefret ediyorum.
Mekanik fizik, seni seviyoum.
Sürekli kaybolan çoraplarım, sizi sevmiyorum.
Tan x = sin x/ cos x diye diye bir yandan mırıl mırıl ezber yaparken bir yandan da post yazan ben, tembelliğine rağmen seni de Johnny Depp kadar seviyorum. Şimdi git test çöz, bi işe yara.
Ya Ben Elbiseyi Alırım, Ya Da Elbise Beni!
Yukarıdaki cümlenin telifi bana aittir. İtirazı olan? :Pp
Malumunuz bu sene mezun oluyorum. Bana sorarsanız tamamen bir zamanlama hatası, zira ben daha yeni anaokulunda hamurdan Edi - Büdü yaptım; derken mezun oluyoruz hobaaa, dediler.
Alışverişi hiç sevmediğim için sınava beş kala kıyafet almaya çıktım. Koskoca İzmir koskoca değilmiş onu anladım. 11 saat boyunca gezmediğimiz semt kalmadı, Kemeraltı'ndaki nişanlık zımbırtılarını satan yerlere bile baktık. Hatta bir ara kenar mahalle güzeli Güllü oldum, sağı solu pullu payetli, taşlı boncuklu elbiselerle Angeline Jolie bile taşralı kalırdı o parizyen Geveze'nin yanında.
Nihayet mezun olmaktan vazgeçmiştim ki teyzemin lojistik desteğiyle bir mağazaya daha girdik ve elbiseyle çıktık. O yorgunlukla hemen beğeniverdim elbiseyi, şimdi bakıyorum da iyi bir seçim olmuş.
Fakat bu seçimi yapana kadar 6-7 kadar satış görevlisine kafayı yedirttiğimi sanıyorum. Zira hepsi benim 'abiye' -isminde meymenet yok- elbise ile 'normal, günlük, sıradan' elbise arasındaki farkı bilmediğim konusunda hemfikirler. Ama onlar da şunu bilmiyorlar ki zavallı Geveze'cik okul forması dışında etek türünden bir kıyafet giymeye vakıf olamamış..
Ama buradan yetkililere sesleniyorum, lütfen bırakalım bu bürokratik tavırları, doğal olalım. Kot pantolonla mezun olalım, kendimiz olalım.
Ve bu arada, ilk topuklu ayakkabımı tamşuanda giyiyorum ve şunu gördüm ki topuklu ayakkabı üzerinde Beren Saat'ten daha çok zıplıyorum. Yeter, kadın milletine dayatılan bütün dogmalara yeter. Kravat takarım hiç problem değil; şu elbise arama işkencesinden sonra beyaz bayrağı göndere çektim.
Malumunuz bu sene mezun oluyorum. Bana sorarsanız tamamen bir zamanlama hatası, zira ben daha yeni anaokulunda hamurdan Edi - Büdü yaptım; derken mezun oluyoruz hobaaa, dediler.
Alışverişi hiç sevmediğim için sınava beş kala kıyafet almaya çıktım. Koskoca İzmir koskoca değilmiş onu anladım. 11 saat boyunca gezmediğimiz semt kalmadı, Kemeraltı'ndaki nişanlık zımbırtılarını satan yerlere bile baktık. Hatta bir ara kenar mahalle güzeli Güllü oldum, sağı solu pullu payetli, taşlı boncuklu elbiselerle Angeline Jolie bile taşralı kalırdı o parizyen Geveze'nin yanında.
Nihayet mezun olmaktan vazgeçmiştim ki teyzemin lojistik desteğiyle bir mağazaya daha girdik ve elbiseyle çıktık. O yorgunlukla hemen beğeniverdim elbiseyi, şimdi bakıyorum da iyi bir seçim olmuş.
Fakat bu seçimi yapana kadar 6-7 kadar satış görevlisine kafayı yedirttiğimi sanıyorum. Zira hepsi benim 'abiye' -isminde meymenet yok- elbise ile 'normal, günlük, sıradan' elbise arasındaki farkı bilmediğim konusunda hemfikirler. Ama onlar da şunu bilmiyorlar ki zavallı Geveze'cik okul forması dışında etek türünden bir kıyafet giymeye vakıf olamamış..
Ama buradan yetkililere sesleniyorum, lütfen bırakalım bu bürokratik tavırları, doğal olalım. Kot pantolonla mezun olalım, kendimiz olalım.
Ve bu arada, ilk topuklu ayakkabımı tamşuanda giyiyorum ve şunu gördüm ki topuklu ayakkabı üzerinde Beren Saat'ten daha çok zıplıyorum. Yeter, kadın milletine dayatılan bütün dogmalara yeter. Kravat takarım hiç problem değil; şu elbise arama işkencesinden sonra beyaz bayrağı göndere çektim.
Woody Allen Olmuşum da Haberim Yok!
...dö la g'Eve Zé Cabaret iftiharla sunar...
Olay: Okulda planlanan eğlence için oyun yazma görevini ne talihsizliktir ki Geveze'ye verirler..
SAHNE 1
(Teneffüs zili çalar, Geveze öğretmen masasına depar atar)
GEVEZE: Hocaaam, ben bişey..ÖĞRETMEN: Meşgulüm, daha sonra Geveze!
SAHNE 2
(Koridorda Geveze öğretmenini yakalar)
GEVEZE: Hocam, yeni yılla ilg...ÖĞRETMEN: Şimdi olmaz Geveze!
SAHNE 3
(Bahçede Geveze öğretmenin peşinden koşar)
GEVEZE: Hocam çok az vaki..ÖĞRETMEN: Yarın konuşalım Geveze..
SAHNE 4
(Sınıfta kritik yapılmaktadır)
GEVEZE: Ben de dedim ki, Noel Baba'yla diğer dünya masallarını karıştırsak süper olur. İşte Jack ve Fasülye Sırığı'ndaki Jack parayı bulunca mafya oluyor, Noel Baba'yı haraca bağlıyor. Kırmızı Başlıklı Kız'ı da Kurt'un midesinden çıkaramamışlar, ama kız da Kurt'u yakından -midesinden- tanıyınca onu pek bir sevmiş, oradan çıkınca evlenecekler. Ama korkuyor tabii orada, kemik deri ne ararsan var... Diyor ki; 'Kurt'um, bana bir oyuncak ayı neyin bulsan da ona sarılsam, korkuyorum ben burada!'. Kurt da ayı yemeyi gözü kesmediği için Noel Baba'nın uğurlu geyiğini yiyor.Bu arada Noel Anne Noel Baba'ya para veriyor çocuklara eşofman alsın diye; Noel Baba da sayısal oynuyor.
Her şey üst üste geliyor işte, üç küçük domuz filan dahil oluyor hikâyeye, Noel Baba'ya grip bulaştırıyor, Noel Anne kendi kaburga kemiğini çıkartıp çorba yapıyor Noel Baba'yı iyileştiriyor, Gretel geliyor Noel Baba'nın Hansel olduğunu neyin söylüyor. İşler karışıyor; ama Alaaddin'in plazasında komilik yapmaktan sıkılan cin gelip Noel Baba'ya yardım ediyor işler tatlıya bağlanıyor.
ARKADAŞ: Güzel olmuş bu ya, hoca bakmadı mı şimdi? Aaa, bak ben Jack olcam baştan anlaşalım hee! Bak şimdi şeyi de şaaparsak eğer şunu da şöyle...
SAHNE 5
(Teneffüs zili çalar)
ÖĞRETMEN: Gevezeeee!GEVEZE: Hocam sonra görüşelim.
SAHNE 6
(Öğretmen Geveze'yi bahçede görür)
ÖĞRETMEN: Geveeezeeee!GEVEZE: Hocam meşgulüm ben sonra görüşsek?
SAHNE 7
(Öğretmen Geveze'yi yakalar)
ÖĞRETMEN: Geveze, falanca filanca bana senin oyununun çok güzel olduğunu söyledi, anlatsana biraz!GEVEZE: Ee, işte olay Sibirya'da geçiyor.
ÖĞRETMEN: -Houston bir sorunumuz var-
Çok hoş star tribi yaparım, bildiğiniz gibi değil. Sonra ne oldu diye merak edenler olursa öğretmen Geveze'ye gözlerini belerterek baktı. Geveze tırstı kaçtı. Ertesi gün de oyun metnini teslim etti, perde kapandı. Woody Allen'cılık da bir yere kadar tabii..
Böylece Badem Gözlü Olurum
-Seni anlıyorum Joanna; hayatının en zor 3 yılına dair bir fikrim var!
-Ah, ne kadar anlayış-ühhü-lısınız... P-peki hangi yıllar onlar?
-Ah, ortaokul yılları, ergen böcüğüm benim!
Amerikan kültürüne dair bööörk bir alıntıyla başladığıma göre konuyu az çok tahmin edebiliyorsundur dear okur, her zamankinden daha çok beynini didikleyeceğim; okumamakta serbestsin...
...
Son birkaç gündür her halta ağlıyorum, ömrüm boyunca döktüğüm gözyaşı rekorunu toplayıp ikiye katladım sanıyorum.. Hatta zorlasam ağlama dalında Nobel neyin alabilirim.
Marley & Me'nin sonunda ağladım, kolumu duvara çarptım ağladım, uykum geldi ama ödevim bitmediği için ağladım, tırnağımı derinden kesmişim ona ağladım, gözlüğümü kırdım ağladım, Dedektif Kurukafa - Suratsızlar'ın sonunda ağladım -bence de oha-, hapşurduktan sonra burnum aktı ağladım, yazılıdan 100 alınca mutluluktan ağladım, tavuklu pilavı görünce ağladım -bunu neden yaptığıma dair bir fikrim yok-, yanlışlıkla yarı sahadan basket attım ağladım, okuduğum kitabı bitirdiğim için ağladım, neredeyese 14 yaşında olacağım için ağladım, legolarımı bulamadığım için ağladım, geri zekalı Cyber Shot makinemle fotoğraf çekemediğim için ağladım ve en son niye her haltı bahane edip ağladığım için ağladım.
Vay be, drama kraliçesi dediğin böyle olur :))
Sonra da buzdolabını açınca yumurta rafına gözüm takıldı. Bütün yumurtaların sivri uçları yukarı bakıyordu, bir tanesinin yuvarlak ucu yukarı bakıyordu; anıra anıra güldüm.
Sanırım yine film kopma anlarından birini yaşıyorum, on bin bakımım filan gelmiş de olabilir. Ama sorun şu ki bir daha ağlarsam gözlerim çıkacak, yerine badem yerleştireceğim..
Bu riski göze alamam Watson, Bridget Jones'un günlüklerini bir oturuşta nihayet bitirecek kıvama gelmiş olabilirim.
Bu arada çevreye verdiğim zararlardan -vazoyu gümletmek, avizeye top atıp zedelemek, televizyon kumandasını bozmak, çikolata stoklarımızı tüketmek, gürültü yapmak, herzamankinden daha fazla konuşmak vb.- dolayı özür dilerim.
-Ah, ne kadar anlayış-ühhü-lısınız... P-peki hangi yıllar onlar?
-Ah, ortaokul yılları, ergen böcüğüm benim!
Amerikan kültürüne dair bööörk bir alıntıyla başladığıma göre konuyu az çok tahmin edebiliyorsundur dear okur, her zamankinden daha çok beynini didikleyeceğim; okumamakta serbestsin...
...
Son birkaç gündür her halta ağlıyorum, ömrüm boyunca döktüğüm gözyaşı rekorunu toplayıp ikiye katladım sanıyorum.. Hatta zorlasam ağlama dalında Nobel neyin alabilirim.
Marley & Me'nin sonunda ağladım, kolumu duvara çarptım ağladım, uykum geldi ama ödevim bitmediği için ağladım, tırnağımı derinden kesmişim ona ağladım, gözlüğümü kırdım ağladım, Dedektif Kurukafa - Suratsızlar'ın sonunda ağladım -bence de oha-, hapşurduktan sonra burnum aktı ağladım, yazılıdan 100 alınca mutluluktan ağladım, tavuklu pilavı görünce ağladım -bunu neden yaptığıma dair bir fikrim yok-, yanlışlıkla yarı sahadan basket attım ağladım, okuduğum kitabı bitirdiğim için ağladım, neredeyese 14 yaşında olacağım için ağladım, legolarımı bulamadığım için ağladım, geri zekalı Cyber Shot makinemle fotoğraf çekemediğim için ağladım ve en son niye her haltı bahane edip ağladığım için ağladım.
Vay be, drama kraliçesi dediğin böyle olur :))
Sonra da buzdolabını açınca yumurta rafına gözüm takıldı. Bütün yumurtaların sivri uçları yukarı bakıyordu, bir tanesinin yuvarlak ucu yukarı bakıyordu; anıra anıra güldüm.
Sanırım yine film kopma anlarından birini yaşıyorum, on bin bakımım filan gelmiş de olabilir. Ama sorun şu ki bir daha ağlarsam gözlerim çıkacak, yerine badem yerleştireceğim..
Bu riski göze alamam Watson, Bridget Jones'un günlüklerini bir oturuşta nihayet bitirecek kıvama gelmiş olabilirim.
Bu arada çevreye verdiğim zararlardan -vazoyu gümletmek, avizeye top atıp zedelemek, televizyon kumandasını bozmak, çikolata stoklarımızı tüketmek, gürültü yapmak, herzamankinden daha fazla konuşmak vb.- dolayı özür dilerim.
Nefret Nefret Nefret

Öğrenci olmaktan nefret ediyorum.
Ödev yapmaktan nefret ediyorum.
Matematikten nefret ediyorum.
Sabahları erkenden kalkmaktan nefret ediyorum.
İnternette gezinirken boynumun tutulmasında nefret ediyorum.
Tatilimi aptal ödevleri yapmakla heba etmekten de nefret ediyorum.
Tahtada problem çözerken tebeşiri ve hatta tırnağımı kırmaktan nefret ediyorum.
Odamı toplamaya çalışıp test çözme bahanesiyle yeniden dağıtmaktan, bunu fark edip de hayal kırıklığına uğramaktan nefret ediyorum.
Beden eğitiminin olduğu günler yağmur yağmasından nefret ediyorum.
Yanlış anlaşılmaktan nefret ötesi nefret ediyorum.
Bilgisayarımdaki belgeleri karıştırıp da Pink Floyd klasöründen film bulmaktan da nefret ediyorum.
Düşen kalemi almak için masanın altına eğilip kalkarken kafamı masaya vurmaktan nefret ediyorum.
Biyoloji sorularına her öğretmenin farklı bir cevap vermesinden nefret ediyorum.
Bir kelimenin İngilizcesini hatırlayıp Tükçesini hatırlayamamaktan iğreniyorum, nefret ediyorum.
Çoraplarımın eşini bulamamaktan nefret ediyorum.
Şiir yazdığını sanıp saçmalayanlardan, bu ucubik şiirleri Türkçe ders kitabına koyanlardan ve özellikle bu şiirlerle ilgili muhteşem etkinlikler hazırlayanlardan nefret ediyorum.
Gözlük camlarımın parmak izleriyle dolmasından nefret ediyorum.
Cebimde bozuk para taşımaktan ve o paraların şıngırtısından nefret ediyorum.
Ödünç verdiğim kitapların geri gelmemesinden, gelip de okunamayacak bir forma bürünmüş olmasından nefret ediyorum.
Matematikten bir daha nefret ediyorum.
İzleyeceğim filmin konusunu anlatma ayağına baştan sona her detayını -esas oğlanın esas kızı ilk öptüğü kafenin manzarası, esas kızın kankasının baloda giydiği elbisenin rengi, esas oğlanın tuttuğu futbol takımı...- anlatıp 'İyi seyirler.' diyen zihniyetten nefret ediyorum.
Odamın duvarına astığım posterlerin yerinin değişmesinden veya düşmesinden nefret ediyorum. -ben onları özel bir teknikle sıralayıp yerleştiriyorum :P bu tekniğe göre şu anda oturduğum yerden bütün yönetmen ve oyuncuları, test çözerken oturduğum yerden cici cici üniversite ve liseleri, yatağımdan -müzik dinlediğim yer :))- bütün müzik gruplarını görebiliyorum. duvarları akılcı kullandım :Pp-
Yazının en can alıcı yerinde laptopun şarjının bitmesinden nefret ediyorum.
Hatta bataryası olan herhangi bir şeyin şajının bitmesinden nefret ediyorum.
El yazısı yazmaya çalışıp da karaladıklarımı okumak için gözlerimin pörtlemesinden, Tükçecinin zorla elyazısı yazdırmasından nefret ediyorum.
Elyazımın kötü olmasından nefret ediyorum. -yazdıkları okunan ve göze hoş görünen insanları nasıl kıskanıyorum anlatamam. yıllardır düzgün bir elyazısına sahip olamamanın handikapı.-
Üşümekten nefret ediyorum.
Suçlu olmadığım halde suçluymuş gibi görünmem için elinden geleni yapan eşek şansımdan ve çok konuştuğum için öğretmenlerden yediğim zılgıtlardan nefret ediyorum.
Okula formayla gitmekten nefret ediyorum, yaşasın serbest kıyafet özgürlüğü!
Sabahın köründe en aptal halimle kilotlu çorap gitmeye çalışıp da tırnağımla boydan boya yırtmaktan nefffret ediyorum.
Filmlerin altyazılarının kötü olmasından nefret ediyorum.
Muhteşem bir kitabı fevkalade rezil çeviren çevirmenlerden nefret ediyorum.
---çok önemli spoiler, Jane Eyre'ı okumadıysan bu maddeyi de okuma---
---cidden bak, insanın tüm hevesi kaçıyor---
---bu son uyarım---
Jane Eyre'ın arka kapağına evin içindeki seslerin sebebinin Bay Rochester'ın eski karısı olduğunu yazan akıllıdan, ona onay veren editörden nefret edecektim az daha. Kitaptan soğudum. Ama okudum. Hala kızgınım, her an o iki muhteşem insandan nefret edebilirim.
---spoiler bitti---
---ben seni uyarmıştım mealli anne bakışını yaptım---
---hadi diğer maddeye geçelim---
Denemelerin orta yerinde öksürük krizine girip bütün milletin dikkatini dağıtmaktan nefret ediyorum.
Hapşırdıktan sonra resmen dağıldığım, gözlerim sulandığı, sesim tizleştiği, ellerim titrediği, saçım uçuştuğu için hapşırmaktan nefret ediyorum.
Ödevlerden çok nefret ediyorum.
Ama matematikten daha çok nefret ediyorum. -Cebir ve denklem hariç tabii, onlar matematik olamayacak kadar şeker-
Demokratik geçinip de cami minarelerinin yasaklanması için referanduma giden, utanmadan insan haklarını savunan sayın İsviçre'yi esefle kınıyor ve nefretime layık buluyorum. Peynirlerini sevdiğimi de en gereksiz dip not olarak yazıyorum.
Sonra bir de bu kadar çok şeyden nefret ettiğim için kendimden de nefret ediyorum.
Evet, bayram telaşından, ödev koşuşturmacasından, uyku düzeni bozukluğundan ve iflah olmaz üşengeçliğimden özledim sizi dear okurlarım canlarım, artık susayım diyorum, başınız ağrımasın.
Buraya başlık mı yazıyorduk?
Grip oldum ben. Serum fıştlattı annem, iyiyim şimdi.
Birkaç gün daha dinlenmem lazımmış, ama kaçabilirsem gelirim. Bu arada biizim okul da sinek avlıyormuş, yaa yaa. Ödev filan da vermiyormuş hocalar, millet sınıfta halay çekiyormuş.
Müzikleri yeniledim, artık dineyip avunursunuz kuzucuklarım.
Evanescence - In the Shadows
Oasis - Bittersweet Symphony
Lacuna Coil - Within Me
Birkaç gün daha dinlenmem lazımmış, ama kaçabilirsem gelirim. Bu arada biizim okul da sinek avlıyormuş, yaa yaa. Ödev filan da vermiyormuş hocalar, millet sınıfta halay çekiyormuş.
Müzikleri yeniledim, artık dineyip avunursunuz kuzucuklarım.
Evanescence - In the Shadows
Oasis - Bittersweet Symphony
Lacuna Coil - Within Me
İtiraf Ediyorum!
Evet evet, itiraf ediyorum ki,,
*Çim yiyorum!
*Erkek parfümü kullanmak istiyorum!
*Baharat manyağıyım.!
*Şerit şerit olan her şeye ba-yı-lı-yo-rum! -aslında şerit şerit değil, 'stripes' ama onun tam karşılığını hatılayamayan bir rezilim. bunun veya bunun gibi işte :))-
*Birkaç defa fazla meyve suyundan midemi bozdum.!
*Bir zamanlar benim olan civcivim balkondan atlayıp intihar etmişti!
*Ben de yolda yürürken dinlediği şarkının klibinde oynadığını sananlardanım!
*Minyatürden nefret ediyorum.!
*Britanyalıların ağır bir aksanla 'heartbreaker' demelerine hastayım!
*Soru işaretiyle aramızda özel bir bağ var.!
*Kararsızın önde gideniyim, bu yüzden alışveriş merkezindekiler beni çok seviyorlar: Kararsız kalacağıma ikisini/üçünü birden alalım bari!
*Dağınıklıktan öte halının üzerindeki kağıt yığınıyla bütünleşmiş bir insanım: 'Anne, Mario'yu götürme! Joanna'nın üstüne basma! Hayır hayır, halımı sakın kaldırma, sakkıııııııııınn!' -'sakın'ı efektli okuyoruz, Sylvester Stallone gibi-
*Penceremde içinde sadece toprak olan bir saksı var.! -ve ben onu suluyorum-
*Şaşırınca 'Bİİİİyörk' diyorum.! -Bİİİİİİ uzun, çok uzun. yörk de hıçkırır gibi, evet-
*Midem yok benim!
*Küçükken okuldaki tahtanın kalemlerini saklardım.!
*Appearance diyemiyorum, çıkmıyor işte ağzımdan.!
*El konusunda takıntılıyım, ellerden karakter analizi yapabilecek kadar!
*Klavyedeki hiçbir tuşa iki defa üst üste basmama gibi saçma bir takıntım var.! -zakkum veya eşşek yazarkenki huzursuzluğumu tarif edemem ki.-
*Herhangi bir yerimi -parmak, dudak, diz, kol vs. vs.- kanatmaktan hoşlanıyorum.!
*Arka arkaya beş film izleyebilirim/izledim!
*Kabul ediyorum, kavram ve kelime türetmek gibi bir hastalığım var :)) -tabii ki o kelimeleri burada kullanmıyorum, eğer kullansaydım bu postu anlamak için bir sözlüğe ihtiyaç duyardınız :)) zira benim ihtiyacım oluyor bazen :))-
*Sinestezim olabileceğine dair kanıtlar var.
*Şimdiye kadar 12 tane vazoyu evde top oynarken kırdım. Ve evet, sayıyorum :))
*Canım sıkılınca HP kitaplarından bazılarını -Felsefe Taşı, Sırlar Odası, Azkaban Tutsağı, Ateş Kadehi, Zümrüdüanka Yoldaşlığı ve Melez Prens :)) Ölüm Yadigârları hariiç hepppisi- dönüp dönüp okuyorum.
*Bir filmi en az iki defa izliyorum.
*Kurumuş çay yapraklarını çiğnemeyi seviyorum.!
*Yazı yazmayı çok seviyorum ama iğrenç bir yazım var. Ne yazdığını okumak için büyüteç kullanmayan insanlara hâlâ şaşıyorum.!
*Klavyenin tuşlarına basınca çıkan o çıtırtımsı sese bayılıyorum.
E bu kadar itiraf yeter, fazla ifşa olmayayım gece gece :))
*Çim yiyorum!
*Erkek parfümü kullanmak istiyorum!
*Baharat manyağıyım.!
*Şerit şerit olan her şeye ba-yı-lı-yo-rum! -aslında şerit şerit değil, 'stripes' ama onun tam karşılığını hatılayamayan bir rezilim. bunun veya bunun gibi işte :))-
*Birkaç defa fazla meyve suyundan midemi bozdum.!
*Bir zamanlar benim olan civcivim balkondan atlayıp intihar etmişti!
*Ben de yolda yürürken dinlediği şarkının klibinde oynadığını sananlardanım!
*Minyatürden nefret ediyorum.!
*Britanyalıların ağır bir aksanla 'heartbreaker' demelerine hastayım!
*Soru işaretiyle aramızda özel bir bağ var.!
*Kararsızın önde gideniyim, bu yüzden alışveriş merkezindekiler beni çok seviyorlar: Kararsız kalacağıma ikisini/üçünü birden alalım bari!
*Dağınıklıktan öte halının üzerindeki kağıt yığınıyla bütünleşmiş bir insanım: 'Anne, Mario'yu götürme! Joanna'nın üstüne basma! Hayır hayır, halımı sakın kaldırma, sakkıııııııııınn!' -'sakın'ı efektli okuyoruz, Sylvester Stallone gibi-
*Penceremde içinde sadece toprak olan bir saksı var.! -ve ben onu suluyorum-
*Şaşırınca 'Bİİİİyörk' diyorum.! -Bİİİİİİ uzun, çok uzun. yörk de hıçkırır gibi, evet-
*Midem yok benim!
*Küçükken okuldaki tahtanın kalemlerini saklardım.!
*Appearance diyemiyorum, çıkmıyor işte ağzımdan.!
*El konusunda takıntılıyım, ellerden karakter analizi yapabilecek kadar!
*Klavyedeki hiçbir tuşa iki defa üst üste basmama gibi saçma bir takıntım var.! -zakkum veya eşşek yazarkenki huzursuzluğumu tarif edemem ki.-
*Herhangi bir yerimi -parmak, dudak, diz, kol vs. vs.- kanatmaktan hoşlanıyorum.!
*Arka arkaya beş film izleyebilirim/izledim!
*Kabul ediyorum, kavram ve kelime türetmek gibi bir hastalığım var :)) -tabii ki o kelimeleri burada kullanmıyorum, eğer kullansaydım bu postu anlamak için bir sözlüğe ihtiyaç duyardınız :)) zira benim ihtiyacım oluyor bazen :))-
*Sinestezim olabileceğine dair kanıtlar var.
*Şimdiye kadar 12 tane vazoyu evde top oynarken kırdım. Ve evet, sayıyorum :))
*Canım sıkılınca HP kitaplarından bazılarını -Felsefe Taşı, Sırlar Odası, Azkaban Tutsağı, Ateş Kadehi, Zümrüdüanka Yoldaşlığı ve Melez Prens :)) Ölüm Yadigârları hariiç hepppisi- dönüp dönüp okuyorum.
*Bir filmi en az iki defa izliyorum.
*Kurumuş çay yapraklarını çiğnemeyi seviyorum.!
*Yazı yazmayı çok seviyorum ama iğrenç bir yazım var. Ne yazdığını okumak için büyüteç kullanmayan insanlara hâlâ şaşıyorum.!
*Klavyenin tuşlarına basınca çıkan o çıtırtımsı sese bayılıyorum.
E bu kadar itiraf yeter, fazla ifşa olmayayım gece gece :))
Ço' Hastayın Anam Öleyon! | Hastalık Hastasının Oluşum Evreleri

Sabah 8 suları, evde..
Geveze kişisi uyanıp aynaya bakar, kendi çapında mutlu olur:
'Aa, bugün saçım daha bir düz.. Sanki rengim açılmış, oh oh; iyi...'
*****
-Hieei, Geveze! Noldu sana böyle? -ve deli kuyuya taşı atar-
--Aa, bak bukleleri de düzelmiş! Aaa!
+Rengi mi solmuş ne? -akıllıların da damlaması için çok beklemeye gerek yok aslında-
-Ateşi var mı ateşi?
++Bi bakayım ben, aay ay ay, yanıyo kızcağız!
*E bi açılın da nefes alsın, halsiz de görünüyo zaten!
Geveze: Ahahahahahaharaharah!
+Ayy, bak kriz geliyorum demez.. Görüyo musun, gitti gül gibi Geveze..
Geveze: Yok ya, iyiyim ben.. Doksanlık nineler gibi üşüşmeyin başıma, iyiyim bak, cidden!
-Yok yok, gel otur sen şuraya Gevezecim, iyisin iyisin..
++Su bulun bakayım kıza!
Geveze: Gerek yok, sağ olun; iyim ben dedim ya, aaa!
*Ayy, rengi iyice soldu.. Gözaltları da mor mu ne?
+Bak zaten bukleler de bozulmuş, dedimdi ben size!
--Bukleler bozulmuş diyen bendim bi kere!
+Hadi ord...
Geveze: Huhah, ya yapmayı..
*Al iç şu suyu, iç Gevezecim; iiii-iiç!
++Hııh, pencereyi de açalım hava alsın.. Kireç gibi, kireç!
-Yok, üşür öyle ya..
Geveze: İyi böyle, abartmayın ya.. -İç ses: Yoksa hasta mıyım ben?-
-Gözler mosmor, bir de iyiyim diyor..
Geveze: Yok artık ya, dün geç yattım biraz.. Çok mu geç yattım yoksa? Ay başım ağrıyor benim! -Buyuur, iki yaka numaralı deli taşın anatomisini incelemeye başladı-
++Ağrı kesici bulun bakayım kıza! burnu da kızarmış, tüh tüh tüh..
*Başın dönüyor mu? Ceketini vereyim mi?
Geveze: Ya bilmem ki.. İyi gibiyim ama.. Ay, başım dönüyor galiba..
--Giy sen ceketini, hıhı; giy!
Geveze: Ateşim mi var benim?
-Zaten buklelerin de bozulmuş senin..
++Gözlerinin altı da mor..
*Dudakları daha mı kırmızı ne?
--Burnu da kıpkırmızı zaten..
*****
Öğlen 12 suları, evde..
Geveze: Anne, pijamalarıııığğğm nerde, üşüyorum,, ayhh çok hastayım.. Zaten buklelerim de çözülmüş.. Anneee, nane limon kaynat bana! Aaanneeee!
Anne: E daha sabah 'Kıriismııss kıriiismıııs' diyordun, ne oldu ki?
Geveze: Ayyy, ateşim var benim... Üşüyorum da, hem bak buklelerim çözülmüş... Gözlerimin altı da mor... Bak bak, kireç gibiyim kireç! Burnum da kızardı, koku da almıyorum!
Anne: Hıı, yani şimdi aslında iyi peki ama bence şimdi o zaman... E hadi giy pijamalarını..
Geveze: Leğenimle sıcak su torbamı da -haaaapşuuu- getir bari..
*****
Öğlen 2.30 suları, evde..
Geveze: Aaah... Hapişşşiuuu... Aaaahh... Öhhhhöörm... Aaahh...
Anne: Gevezecim, Forum'a gidelim diyoruz; iyi hissediyor musun kendini? -Kırk ikinci akıllı çığır açacak bir tedavi yöntemiyle karşınızda-
Geveze: -yataktan atlar- E iyi o zaman, bir hava alırım.. Hipşi.. Açılırım belki.. Ne giyeyim ki ben? Ay sıcak oldu.. Dondurma yeriz di mi? D&R'dan film bakıcam hem.. Parfümüm de bitmek üzere, yenisini almak lazım Tekin Acar'dan.. Parlatıcım nerde benim, bu leğen niye burada ki şimdi?
-hapşırıklı mendil-
Ben Bir Keriz Ağacıyım Gülhane Parkı'nda
Bazen Guiness Rekorlar Kitabı'na girmem gerektiğine cidden inanıyorum...
Zeki olduğumu sanarak yaşıyorum ya ben, illa yüzüme vurulması lazım aslında muhteşem bir sakar ve saf olduğumun... Yomsa uyuyamıyorum, cidden bak okurcum...
Mutlu uyandığım her sabah kendimden korkuyorum. -benbugünbunugördüm-
Bugün muhteşem işlere imza attım.. Sırasıyla,
-Kahvaltıda çayıma salatalık düşürdüm.
-Ayakkabılarımın bağcıklarını bağlarken ayağımı merdivene dayamıştım ki hoop... Oturuvermişim yere.
-Çantamın fermuarı açıkmış, yolun yarısında öyle yürümüşüm, notlarımdan bazılarını da düşürmüşüm.
-Dershanede yanlış sınıfa girince fark ettim ki dörtlerin arasında ne çok göze batıyormuşum meğer!
-Evden biri yirmi geçe çıkınca derse yetişilmiyor bu arada-
-İki katın merdivenlerinden arka arkaya yuvarlanılabilinir, yapabiliriz bunu!
-Elindeki matematik testi yanlışlıkla pencereden düşedebilir..
-İmkansız diye bir şey yoktur, tahtayı silerken tırnağını kırabilirsin!
-Teneffüse çıkarken hem öğretmenin hem de sıra arkadaşının ayağını yamyassı edebilirsin, inan bana Rocky!
-Bütün bunların üstüne milletin beş altı yanlış yaptığı testi fulleyip, herkesin fullediği testten de iki boş çıkartabilirsin, çünkü soruları çözmeyi unutursun.. Evet evet, potansiyeli gördüm ben..
-Tüm İngilizce dersi boyunca tahtadaki yazım yanlışlarını saydığın kağıt yere düşünce İngilizceci o kağıdı bulabilir...
Bazen ne ebleh oluyorum ama...
Bu arada hatırlatmak isterim ki okurum canım, insanalr yüzyıllarca deliyle dahiyi karıştırabiliyorsa, kerizle sanatçıyı da karıştırabilir..
Bu arada ben mailleri ne çok seviyormuşum da haberim yokmuş :))
Zeki olduğumu sanarak yaşıyorum ya ben, illa yüzüme vurulması lazım aslında muhteşem bir sakar ve saf olduğumun... Yomsa uyuyamıyorum, cidden bak okurcum...
Mutlu uyandığım her sabah kendimden korkuyorum. -benbugünbunugördüm-
Bugün muhteşem işlere imza attım.. Sırasıyla,
-Kahvaltıda çayıma salatalık düşürdüm.
-Ayakkabılarımın bağcıklarını bağlarken ayağımı merdivene dayamıştım ki hoop... Oturuvermişim yere.
-Çantamın fermuarı açıkmış, yolun yarısında öyle yürümüşüm, notlarımdan bazılarını da düşürmüşüm.
-Dershanede yanlış sınıfa girince fark ettim ki dörtlerin arasında ne çok göze batıyormuşum meğer!
-Evden biri yirmi geçe çıkınca derse yetişilmiyor bu arada-
-İki katın merdivenlerinden arka arkaya yuvarlanılabilinir, yapabiliriz bunu!
-Elindeki matematik testi yanlışlıkla pencereden düşedebilir..
-İmkansız diye bir şey yoktur, tahtayı silerken tırnağını kırabilirsin!
-Teneffüse çıkarken hem öğretmenin hem de sıra arkadaşının ayağını yamyassı edebilirsin, inan bana Rocky!
-Bütün bunların üstüne milletin beş altı yanlış yaptığı testi fulleyip, herkesin fullediği testten de iki boş çıkartabilirsin, çünkü soruları çözmeyi unutursun.. Evet evet, potansiyeli gördüm ben..
-Tüm İngilizce dersi boyunca tahtadaki yazım yanlışlarını saydığın kağıt yere düşünce İngilizceci o kağıdı bulabilir...
Bazen ne ebleh oluyorum ama...
Bu arada hatırlatmak isterim ki okurum canım, insanalr yüzyıllarca deliyle dahiyi karıştırabiliyorsa, kerizle sanatçıyı da karıştırabilir..
Bu arada ben mailleri ne çok seviyormuşum da haberim yokmuş :))
Son Mohikan vs. Amatör

'Hemen her öğencinin en sevdiği ders Beden Eğitimidir.' genellemesini yiyeyim ben okurcanım!
Evet, hatta çiğ çiğ yiyeyim!
Bu nedir ya! Jurassic Park kaçkını gibiyim... Yüzüm gözüm çarşamba pazarı...
Ama suç bende, hangi akla hizmet gidip amatörlerle basketbol oynarsın? -ay bu cümle çok artistik oldu, bi daha okur musun dear okur?-
İlk derste oyndığımız yakartop çok meymenetsiz birşey olunca ikinci ders dedik ki hadi basketbol oynayalım.
Millet galeyana geldi tabii;
'Hoop, Geveze bizim, aa bu pota da biziim!'
'Hoop, Geveze bizim, aa bu pota da biziim!'
'Höstürünüz, Geveze bizim, pota sizde kalsın!' -kendimiçokpopülerhissettimbildiğingibideğil(:-
Şunu şurasında bir avuç steps kraliçesi iki pota oynayacak, olur mu öyle şey? Saf olabilirim ama aptal, nnn'asla! :))
Tek potada karar kıldık, her şey güzel, hava atışı filan derken önümden turuncu bir siluet geçti.
Sonra dünyaya bir bardak suyun arkasından bakıyormuşum gibi hissettim. Gözlüğüm düşmüüş!
Derken bir çığırtı:
'Ggeeveeeezeeaeaeaaeaeae!'
Gözlüğün burna oturan kısmı yüzümü çizmiş... Suya battım çıktıım oynamaya devam ettik...
Aslınnda o an anlamalıydım bunun bir ilahi işaret olduğunu... Yukarıdan birileri oynamamam için beni uyarıyordu. Dinledim mi peki? I-ıh :))
Elime top geldi, artistik bir turnike çakayım dedim, bacak kadar boyumla ne turnikesi, yere çakıldım :)) Neredeyse benim iki katım olan bir arkadaş blok koydu, ouuf ne acı bloktu, ne sen sor ne ben söyleyeyim okurcan :))
Bir baktım tişörtümde bir leke var. Höhöyt, kolum da cırmıklandı. Ama Son Mohikan saaşı bırakamaz, nn'asla!
İnatla oynadım, ta ki garip bir şuta kadar... -deliksizgirdiama- Hooop totomun üstüne oturdum... Ama ayak bileğim nasıl ağrıyor, nasıl ağrıyor... Tırnağımın yanında bir yer kanamış... Tişörtüm zaten kanlı...
Vıyh dedim, kalkmaya yeltedim hooop aynı totonun üstüne bir daha düştüm -sankibaşkavarda-
Kızlar birbirlerine 'kanser olduğunu kim söyleyecek? Ölümü ye ben sölemiyceem!' bakışları atarlarken topallaya topallaya sınıfa doğru seğirttim.
Derken bir başka kaçkın olan XY kromozomlu canlımsı bişey
'Aaarrgghhh! Geveze! Kim dövdü kız seni, hahahrahah!' deyince aynaya bakma ihtiyacı hissettim...
Resmen makayajsız Britney Spears olmuşum... Ama yüzümde de aptal bir sırıtış, sanki WNBA kupası kazandım! Saç baş dağılmış, yüz göz kan revan içinde, bir perişanlık ki sormayın...
Büyük bir uğraş sonucu gözlüğümü yüzümden ayırabildim de suyla temas ettim...
Şu anda insana en çok benzeyen formumdayım ama maç bahanesiyle kızlardan birinin beni çk pis patakladığını düşünüyorum, yarın soracağım hepsine!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)