Şimdi iki hafta öncesine gidiyoruz ve benim ağlaya zırlaya matematik çalışmamı acıyan gözlerle seyrediyoruz.. -duman duman duman, sır kapısı ses efekti, dıpı dıpı dıp-
-"Şimdi bütün konuları tekrar ediyorum. Yapıyorum bunu. Paralel evrende Teoman'la İzlanda sokaklarını keşfettiğimi ya da Salinger'la Amerika'ya küfrettiğimi hayal etmiyorum. Brecht'le röportaj yaptığımı de pek tabii ki hayal etmiyorum. Ya da Offret'in setinde olduğumu.. HAYAL ETMİYORUM!!!!1! Matematik çalışıyorum, evet. Teoman yok, İzlanda yok, sinema yok, müzik yok, kitap yok, tiyatro yok. Matematik var. Ühüvaaaaa... Ühü. Hüüü.. Poli.. Polinom.. Hüüü..."
Çalışıyorum. Ciddi ciddi elimde kitap ve defter, çalışıyorum. Hatta bir ara matematiğin belki de o kadar da gereksiz olmayabileceğini düşünüyorum ama çabuk kendime geliyorum.
-şimdi kafanızda the final countdown çalarsa.. buradan.. yutup açamıyorsanız da buradan.. bi zahmet.. çünkü ambiyans filan.. malum.. önemli şeyler.-
Ertesi gün, daha ertesi gün, daha da ertesi gün.. Günlerce çalışıyorum. Azimle çalışıyorum. Ezberlemediğim formül, çözmediğim örnek soru kalmıyor. Her tarafım post-itlere karalanmış notlarla dolu. Sağda solda yığın yığın karalama kağıdı var. Burnum kalemden siyah olmuş ama muhteşem bir gazla çalıştığım için farkında değilim. Kitabı yırtarcasına işlem yapıyorum.
Muhteşem bir hızla işlem yapıyorum. Kalemin sürtünmesinden kağıttan duman çıkmaya başlıyor. Gaza gelip kitabı kalemi elime alıyorum, çalışma masamı devirip sokağa çıkıyorum.
"Oooo, hoooo, its dı faynıl kaaaaaunt daaaaaavn!! Dı faynıl kantaaaaaaaaavn!!!" diye bağırmak suretiyle dağları tepeleri aşıyorum. Yamaçlardan atlıyorum, otobanlara dalıyorum. Bu arada arka planda hafif soluk sayılar işlemler filan akıyor. Yoluma çıkan çöp kovalarını tekmeliyorum, trafikte arabaların üstünden atlıyorum. Hatta bazı trafik levhalarının üzerine polinom yazıyorum. Ağaçları köklüyorum, çevreye dehşet saçan sapık bir vandal oluyorum adeta. Röaaarrr!! Bir iki binanın boyunu kısaltıyorum. Rögar kapalarını söküp frizbi gibi fırlatıyorum. Gözümden şiddet saçılıyor etrafa, huhuv beyyyybi.
Bu gazla Gotham City'ye kadar yardırıyorum. Gökdelenlerin tepesinden atlıyorum ve yere dimdik düşüyorum. Chuck Norris gibi yürüyorum. Dırırırırırırırırırırırırırırıııııııım. Bi ara gitarı elime alıp 0.7 Rotring Tikky'ciğimi pena yapmak suretiyle çalıyorum.
Hobaaa, hey. Gotham City'de yağmur filan yağıyor, gök gürlüyor. Ama bana vız geliyor tabii. Yalnız yağmur da iyi yağıyor hani. Uhuuv, gök yarılmış dostum.
Ara sokaklaara girip çıkıyorum. Birini arıyorum deli gibi. Nerde olabilir? Dırıdıt dıt dım.
Elimdeki matematik kitabıyla Batman'i alaşağı ediyorum. 'Buruscum bebeğim, otur sen soluklan acık şurda.' diyip manik bir kahkaha atıyorum.
Faaaynıııl kaaaaaaaunt daaaaaauun!!! Heleey.
Kaaaaaunt daaaaaun. Ohoooovvv.
Joker ve Vantrilok'u kovalıyorum. Uuu, manyak bir savaş geçiyor aramızda. Ağzına burnuna senin joker gibi var ya ooolm seni.
İçimdeki Jackie Chan açığa çıkıyor. Matematik kitabımdan kopattığım sayfalarla kötü adamları birbirlerine bağlıyorum. POLİNOMUN GÜCÜ ADINAAAAA!! RESPECT!!1!
Su birikintilerine basa basa caddeleri aşıyorum. Şehrin çıkışına gelip
'Gaddım siideee. Nüfus, Rakım, sins bindokuzyüzbilmemney. Hoşçakalın. Yine bekleriz.' tabelasının altında 'Geveze was here.' yazı..
'Gaddım siideee. Nüfus, Rakım, sins bindokuzyüzbilmemney. Hoşçakalın. Yine bekleriz.' tabelasının altında 'Geveze was here.' yazı..
Hoba. Şarkının bitmesiyle kendime geliyorum pek tabii.
Tamam diyorum, matematik benim için bitmiştir. Muhteşemim ben. Harikuleytim ben.
-duman, duman, duman. dıbı dıbı dıp dıııırı dııırı.-
Eveet, şimdi de perşembe gününe gidiyoruz. Elimde kalemimle kendi kendime mırıldanıyorum, keyfim gıcır. Bon Jovi benmişim meğersem! -müzik önemli tabii.. yutup. fi fi fizy.-
"Shot through the heart and you're to blame! Darlin' you give love a bad name! Dıırıııı dırırırım dım hımnım dırım dım dım dırım dım. An angel's smile is what you sell. You promise me heaven, then put me through hell. Chains of love got a hold on me. When passions a prison, you can't break free!!!! Hehey.. Oh, I am a loaded gun, yeaaah. Yeiyeyi yeaa."
Derken kağıtlar dağıtılıyor. İlk soruya bir girişiyorum.. Off. O kadar profesyonelim ki.. Üzerime tek damla kan sıçratmadan, tek bir tıkırtı çıkartmadan işimi bitiyorum, bulduğum sonucun altına iki şirin çizik atıp sonraki soruya geçiyorum.
HIK.
-burada aniden müziği durduruyorsun dear okurum. çot diye.-
Uğraşıyorum, uğraşıyorum ama 10/kök 5 gibi korkunç bir şey buluyorum. WTF?
Üçüncü soruya atlıyorum.
HÖNK.
Dörüdüncü soru.
OBAAAA.
Beş.
ANNEEEEEE!
Altı.
ÜHÜVAAAA.
Yedi..
HIÇK.
Sonraki üç soruya bakamıyorum bile. Hayatımın en rezil matematik sınavını geçirdiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Ve en kötüsü de, SAATLERİMİ MATEMATİK ÇALIŞARAK HARCAMIŞ OLMAM! O sürede tam 6 film izleyebilir, kim bilir kaç tane kitap okuyabilirdim.
Ve sınavım bundan daha kötü geçmezdi :/ Geçemezdi yani.
Olaya iyi tarafından bakarsak eğer, sanırım dördüncü soruda çarpanlara ayırmaya yeni bir bakış getirdim. Sonucum doğruysa matematikte devrimsel nitelikte bir hareketin öncüsü olacağım. John Nash gibi meşhur olurum belki, 'Kelime Oyunları' diye biyografik filmimi çekerler filan. -off.. bir anda gelen kötü espri. kendimden utandım. ibret olsun diye de silmiyorum. belki meb feyz alır.- Olamaz mı? 12 saatten fazla matematik çalışıp da zayıf aldıktan sonra her şeye inanabilirm artık. Mesela bana MJ ölmedi desen inanırım. Ya da ne bileyim, 'Arabam yok, unicorn kullanıyorum.' desen 'Vaay, ne renk?' diye sorabilirim. Olabilir yani.
Ve son olarak, öğrenci dostlarım.. O şemsiye açılıyormuş efendim. Tecrübeyle biliyorum, bayağı açılıyormuş yani. Kanmayın bu züğürt tesellisine.
Haydi esen kalın gönül dostları. xo xo
2 yorum:
Mat'dan kime ne fayda gelmiş matematik öğretmenleri dışında :?
diy mi yaa. tamamen vakit kaybı, moral israfı :/
Yorum Gönder